Bazı mekanlar tuhaf bir çekim gücü oluşturuyor. Onlara hiç gitmeseniz, yemeklerinin tadına bakmasanız, hatta önünden geçerken varlıklarını fark etmemiş olsanız bile, etrafınızı saran sözlü ağın içinde bir yerlerde, bu mekanların yeşerip büyüdüğünü duyabiliyorsunuz.
O zaman gitmeniz gerektiğini anlıyorsunuz. Mekan çağırıyor sizi. Orada olmanız gerektiği gerçeğiyle yüzleştikten sonra da kendinizi yollara atıyorsunuz.
İşte Kiss the Frog benim için bu motivasyonla ziyaret ettiğim bir lokanta oldu. Birkaç instagram ünlüsünün yorumları, eşin dostun tavsiyeleri ve en nihayetinde Zomato’nun davetiye bu lokantada buldum kendimi.
İsimden başlayalım. Masalda olduğu gibi, prense dönüşecek kurbağanın hayaliyle gidiyorsunuz Kiss the Frog ‘a… İsim bir yandan çok eğlenceli ve takdire şayan, öte yandan bir hayli hüzünlü bana kalırsa.
Mekanın sahibi Gül Etker‘in mükemmel enerjisi, yaratıcı gücü ve Müslüman mahallesinde salyangoz satarvari tavrının sonucu olarak çıkan bu isim, akılda kalıcılığıyla hedef kitlesinin belleğine anında kazınıvermiş. İsimdeki isyankar (ille de balık lokantasına iskele, liman, o balık, bu balık gibi isimler mi koyulmalı!) ve eğlenceli felsefeyi çok sevdim.
Kiss the Frog isminin hüzünlü yanı, bana özellikle Türk kadınının erkeklerden beklentilerini anlattığı için belki de. Türkiye’de (“dünyada” diyemiyorum, zira kadınlar konusunda enternasyonal bir kimse değilim belli ki) kadınların birlikte oldukları erkekleri başka birine çevirme konusundaki saf iyimserliklerini düşündürüyor mekanın ismi. “Bi öpsem prense dönüşür bu adam…” düşüncesiyle gerçek kurbağalarla evlenen kadınlarımıza gelsin o zaman bu satırlar… Beyaz atlı prensi değil ama beyaz atı bulabilirsiniz yeterince ararsanız.
Neyse, Ahmet Mithat Efendi misali konudan sapmadan anlatımıza geri dönelim.
Mekanın ismi süper, PR başarısı 10 numara, lokasyonu bana kalırsa harika. Rumeli Hisarı’nın hemen gibinde her şeyden önemlisi. Dekorasyon özenli, göz yormayan, ama mekanın ismine uygun bir eğlenceli tınıyı da bünyesinde barındıran, zevkli bir kişinin elinden çıktığı belli olan güzellikte. Yani sözün özü, atmosfer gayet iyi!
Yemekler için “homojen” bir yorum öbeği oluşturmak mümkün değil ama. Yani, bazı yazılarımı gayet iyi bilirsiniz; bazen başından sonuna kadar bir mekanı ziyadesiyle övdüğüm için beni yalakalıkla suçladığınız çoktur. Ya da bir lokantayı yerin dibine soktuğum için bana galiz hakaretler savurduğunuz da çok karşılaştığım bir durumdur.
Kiss the Frog söz konusu olduğunda ikisini de yapamayacaksınız. Zira bazı yemeklerini gerçekten beğendim, bir kısmını da “gelişmeye açık” buldum. Her teli aynı melodiyi çalan bir yazı değil bu okuduğunuz. Samimi ve yapıcı olmaya çalışacağım, bu kesin.
NELER YEDİK?
Liste uzun:
Rumeli Hisarı İstanbul