Arola

33 Shares
33
0
0

Geçen gün yolum, son dönemde İstanbul’un en popüler otellerinden birisi kabul edilen Raffles‘a düştü. Otelin davetlisi bir grup blogger ile Arola‘da tadıma katılıp hem yemeklerin, hem de insanı uçuran kokteyllerin lezzetini değerlendirme fırsatını buldum.

Öncelikle şunu belirtelim: Raffles içinde iki lokanta mevcut. Bunlardan birisi Türk mutfağının lezzetlerinin yeni bir dokunuşla yeniden yorumlandığı ve sunulduğu Rocca,  diğeri ise Michelin yıldızlı şef Sergi Arola‘ya ait olan Arola

Benim betimleyeceğim deneyim Arola ile ilgili olacak bu yazımda. Ama ondan önce, otelin popüler mekanı Long Barda içtiğimiz kokteyllerden bahsedelim biraz. Burada ünü tüm dünyaya yayılan Singapore Sling kokteylini denedik en başta. Ayrıca White Sangria, Tabouleh Martini, Çaydanlık, Red Sangria  gibi kokteyller de dolaştı elden ele.

abc22b22-3b85-481b-b507-f955b55cfb37

Bunların içinde, benim açımdan Tabouleh Martini bir adım öne çıktı. İçindekileri saymak gerekirse, maydanoz ve salatalık suyu, bal nektarı, taze limon ve ananas suyu ve Hendricks (gin) gibi güzelliklerin karışımından oluşuyor bu çalışma. Hem alkolün varlığını hissetiğiniz, hem de bir yandan detoks yapıyormuş duygusunu yaşadığınız, tuhaf ve beklenmedik bir “tazelik” içinde soluksuzca içtiğiniz bu kokteyl benim uzun seneler favorim olmaya aday.

Görüştüğümüzde Long Bar yetkilileri felsefelerini şöyle açıkladılar: “İstanbul şu anda birbirine benzeyen barlar ve kokteyllerle dolu. Herkes bunları üretebilir ve servis edebilir. Ayakta kalmak ve ön plana çıkmak için her kokteyli tamamen kendi reçetelerimizle üretiyoruz. Bu yüzden hepsi özgün çalışmalar” Takdire şayan bir tavır bence bu! Kokteyller de “olmuş”!

Ayrıca Raffles’ın gurur duyduğu Writers Bar‘ı da gezme fırsatını bulduk bu tadım gecesinde. Bana kalırsa son kertede sofistike ve huzurlu bir ortama sahip olan bu barda tüm dünyadan en rafine içki ve en kaliteli şarap seçenekleri ile özel atıştırmalık lezzetler sunuluyordu. Hafif loş ve sarımsı atmosferine bayıldım. Oturup hem yazasım, hem okuyasım, hem de fonda hafif hafif akan müziğe kendimi bırakasım geldi.

IMG_5016

Şimdi gelelim Arola‘ya… Kendi web sitelerinde bu mekanı şöyle niteliyorlar: “Mutfak, Sergi‘nin tapas tarzındaki yaratıcı tabaklardan oluşan felsefesine dayanan, modern ile gelenek arasında dengeyi kurmaktadır.”

Açık konuşmalıyım; son dönemde modern-geleneksel, geçmiş-gelecek, lokal-global arası bağlar kurma iddiasında olan, füzyon mutfağının ürünlerini küçük porsiyonlarla tatmamızı sağlayan o kadar çok mekan gezdim ki, bir lokanta kendini bu şekilde anlattığında biraz ürküyorum. Bazen içimden, “Yine mi kuş yemi ebadında yemekler? Yine mi tatlı-tuzlu-ekşi birbirine karışmış tabaklar?” diye geçiriyorum.

Arola‘da nasıl oldu peki? Yine o kötü huyumu devreye sokarak, yazım biterken vurgulamam gerekeni en baştan söyleleyim: Bu kadar mekanda tadım yapıyorum, gerçekten hayatımda böylesi küçük porsiyonlar kullanıp ağzımda lezzet ifilaklarına yol açan bir deneyim daha önce yaşamadım. Çok lezzetli yemekler yedim birçok yerde, evet, ama demek istediğim, küçücük bir lokmanın insanın ağzında devasa bir yemeğe dönüşmesi, bugüne dek biriktirdiğim hatıralarım arasında pek yer almıyor sevgili dostlar. Arola‘da “çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane” durumu var tam olarak. Bu lokantaya dair benim kafamda yer eden ana fikir de bu işte. “Sıkıştırılmış Lezzet” kavramı.

Açılışı mini mini bir Deniz Ürünleri Kokteyli ve Patates Çorbası ile yaptık Arola’da. Deniz Ürünleri kokteylinin içinde yengeç, haşlanmış yumurta ve domates köpüğü vardı. Patates çorbasının üzerinde ise soya köpüğü. Patates çorbası damağımda pek yer etmedi açıkçası, ama yengecin dolu dolu lezzetini çok net hatırlıyorum.

Ardından Veggie Mix adını verdikleri çiçek bahçesini andıran bir yemek “süsledi” masayı. Sebze devreye girdiği zaman yüzünü ekşiten kişiler familyasından olan bendeniz, sadece görüntüsüne bile hayranlık duyarak bol bol fotoğrafını çektim bu arkadaşın. İçinde minik havuçlar, yeşil kuşkonmazlar, bebek pırasalar, siyah zeytin ve badem filizleri fink atan, altında ise muazzam bir romesco sos bulunan bu tabak lezzet anlamında da beni benden aldı. Minik havuçlardan birini sosa banıp ağzıma attığımda hissetiklerimi burada anlatmam çok güç. İyisi mi, görüntüsüne bakıp siz karar verin:

IMG_5048 copy

Sonra incecik Marine Edilmiş Dana Eti servis edildi. Carpaccio diyebileceğimiz şablonda bir yemekti. Üzerinde fıstık, yeşil elma parçaları ve rendelenmiş koyun eti vardı. Etin inceliğine ve marinadına bayıldım, lakin elmanın varlığı çok hoşuma gitmedi. İncecik rendelenmiş peynir de kuvvetli ve hoş bir eşlikçiydi.

IMG_5038

Ardından mezgitli ve sarmısaklı Kırmızı Biber Dolması “Cod Fish Brandada” geldi. Enfes bir tadı vardı bu ufaklığın. Kırmızın biberin sarmısakla birleşimi o kadar hoş olmuştu ki, insan yediği şeyin közlenmiş biber olduğunu anlayamıyordu. Mezgit ise içinde bulunduğu ortamdan gayet hoşnuttu bana kalırsa.

IMG_5054

Sıra benim “sıkıştırılmış lezzet” dediğim kavramın en bariz örneklerini gözler önüne seren iki ufaklığa gelmişti. Bunlardan birincisi: Bravas “Arola” idi.  Aiola sos ve chilli ile pişirilmiş patateslerden oluşan bu muhteşem yemek ağzımda öyle bir patlamaya yol açtı ki kendimden geçtim. İkincisi ise Andalusia usulü kızartılmış mürekkep ekmeğinde kalamar sandviçti. Bocata de Calamares… Bu sempatik sandviçin tadı damağımı uzun süre terk etmedi açıkçası.

IMG_5057

Bir diğer yemeğimiz de Akdeniz dressingi ile ve közlenmiş ızgara sebzelerle servis edilen Kaz Ciğeriydi. Kaz ciğeri fanatiği olan benim gibi insanların damaklarına bayram ettirecek türden bir çalışmaydı bu.

IMG_5063

Ana yemek kategorisinde Arola Lamburger getirdiklerinde tadını gerçekten çok merak ettim. Yanında pont neuf usülü patatesler ve ev yapımı ketchup ile servis edilen bu çalışmada kuzu eti yahnisi ve naneli ekmeğin inanılmaz bir dengesi vardı. Naneli ekmeğe bayıldım özellikle. Et ise yumuşacık ve alışılmadık lezzetteydi.

IMG_5076

Finali ise Moleküler Meyve Salatası ve Vanilya Bombaları ile gerçekleştirdik. Son dönemlerin hoşa giden OSMOSİS şovu ile masamızda yerini alan meyve salatasının tadından çok ritüeli hoşuma gitti. Vanilya bombaları ise ağzımda infilak ederek benim kendimden geçirdi diyebilirim.

IMG_5088

Neticede, burada yediğim her yemekte büyük bir şefin dokunuşları ile ortaya çıkmış başyapıtların tadına baktığımı hissettim. Böyle bir lokantanın ülkemizde olması büyük bir şans bana kalırsa.

Ucuz mu? Değil… Ama ödediğiniz paranın (tadım menüsü 175-195 TL arası) tam olarak karşılığını alabildiğiniz nadir yerlerden birisi Arola!

Mutlaka gidin…

 

33 Shares
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You May Also Like

1924 Rejans Restaurant

TOKİSTANBUL Bugün eski İstanbul’dan pek bir şey kalmadı elimizde. “Nerede Direklerarası’ndaki o eski Ramazanlar?” gibisinden bir şeyler geveleyip,…
Olden 1772

OLDEN 1772 : O İhtişama Bu Yemekler Olmuş Mu?

Olden 1772 'yi beylik sözlerle anlatmak bir hayli zor; "Babil'in Asma Bahçeleri" mi desem, "Roma'nın Son Günleri" mi diye sayıklasam? Bilemiyorum! Öyle bir ortam düşünün ki, içine girdiğinizde kendinizi insanoğlunun başarıları karşısında alabildiğine ufacık hissedeceksiniz. Öyle bir parıltı girdabına kapılacaksınız ki buraya adım attığınızda, bunu inşa eden o yaratıcı beynin kıvrımlarına aynı anda hayranlık, gıpta, kıskançlık, sevgi ve öfke ile bakakalacaksınız.

Mürver Restaurant : İstanbul’un En İyisi

Mürver Restaurant hiç şüphesiz İstanbul'un en keyifli, lezzetli ve başarılı restoranı. Burada kendimi mutlu ve huzurlu hissediyorum. Tatlardaki istikrar ve ustalık, her ziyaret edişimde beni şaşırtıyor. Novotel'in tepesindeki bu muhteşem manzaralı mekanı en kısa sürede ziyaret ediniz.
Fıccın

Fıccın Restaurant: Eşi Benzeri Olmayan Bir Dünya

İstanbul'da, hatta belki de Türkiye'de Osetya yemeklerinin en güzel örneklerini sunan mükemmel bir lokanta anlatacağım şimdi sizlere. Fıccın, gabın, velibah, tulen çorbası gibi insanın damağında güller açtıran yemekleri deneyimleyebileceğiniz Fıccın Restaurant. Bugüne kadar bu mekanı ziyaret etmediyseniz, mutlaka bu yazıyı okuyun derim.
FIREROOM ATAŞEHİR

FIREROOM ATAŞEHİR: BİR SOKAK LEZZETLERİ ŞÖLENİ

Ataşehir'de açılan Fireroom, fine dining dokunuşları ile sokak lezzetleri sunma trendinin en yeni temsilcisi. Hazer Amani'nin imzasını taşıyan mekanın kokoreç, burger, falafel, churros gibi farklı mutfakların ürünlerini bir araya getiren bir yapısı olduğunu özellikle vurgulamamız gerekiyor.