Fıccın’ı Anlamak İçin Mevcut Duruma Bakalım
Eğer siz de benim gibi, şehir insanının kişiliğini baskılayarak tektipleştiren fabrikasyon hayat tarzından nefret ediyorsanız, yani sizler de yedikleriniz ve içtikleriniz ile ilgili değişikliğin peşindeyseniz, Asmalımescit’teki Fıccın Restaurant, sizler için biçilmiş kaftan diyebilirim.
Fıccın Restoran boğulmakta olan İstanbullular için bir vaha adeta.
Son senelerde yaşadığımız kenti ölümcül bir virüs gibi (bence Corona’dan aşağı kalır yanı yok!) işgal eden benzer tipte restoranlar, içinde debelendiğimiz toplumun zevklerini iyiden iyiye köreltti, hatta büyük ölçüde yok etti diye düşünüyorum.
Devasa menüleri ve her yemeği “üreten” mutfakları ile muhteşem bir kabusa dönüştü bu mekanlar bizler için. Yemek listelerini elinize aldığınızda, adeta dört başı mamur bir ansiklopedi ile karşılaşıyorsunuz. Pizza da yapıyorlar, falafel de; burger de pişiriyorlar, fajita da… Sizlere sunabilecekleri her türlü makarnaları var ve elbette en sahtesinden Kayseri mantıları da…
Tüm lezzetler son kertede “ortalama” bu lokantaların. Fiyatları da insanın elini yakan günümüz hayat şartlarında “makul” olarak nitelendirilebilir.
Tabii vatandaş da hiç şüphesiz her köşebaşında, AVM’de, şehir merkezinde karşısına çıkan bu kaotik mekanlarda yiyor yemeğini. Aynı sıkıcı lezzetleri, aynı ezbere bildiği sosları, aynı bitik çayları, kahveleri ve limonataları mideye indirip, aynı tipte zevksiz atmosferlerde ucuza “tıkınıp” yoluna gidiyor.
Lekeli ve eprimiş bir üniforma gibi insanımızın üzerine giydirilen bu gastronomi elbisesinin bir an önce ortadan kaybolmasını tüm ruhumla diliyorum.
Tek istediğim, bistro & brassierie çukurunda ışıksız kalan yemek severlerin Fıccın gibi bir ufuk açıcı bir lokantayı bir an önce ziyaret edip gözlerini açabilmeleri.
İnanın bana, AVM’lerde bitişik nizam oturduğunuz o restoranlardan sonra Fıccın Restaurant sizlere bir mucize gibi gelecek.
Fıccın ile Tanışmak
Aslında ilk gidişim uzun seneler öncesine denk geliyor sevgili dostlar. Fıccın Restaurant bugünkü gibi tüm sokakta karşınıza çıkan bir mekan değildi o zamanlar. Küçük ve şirin, ne yaptığını bilen, damağımı nice farklı lezzetle tanıştıran mükemmel bir lokanta olduğunu düşünmüştüm ilk ziyaret ettiğim gün.
Sonra defalarca ziyaret ettiğim Fıccın’ın, İstiklal Caddesi’ni Tepebaşı’na bağlayan Kallavi Sokağı zaman içinde, (negatif anlaşılmasın!) işgal ettiğine tanıklık ettim. Ne hayırlı bir gelişmeydi bu, bir bilseniz.
Açılan her bir Fıccın, en az bir önceki kadar, hatta daha da zevkli bir atmosfer yaratıyordu. Hem iç mekanlarındaki “sıcak” ambiyans, hem de sokağa yaydıkları Avrupai hava her defasında bana mutluluk verdi. Kendinizi bulunduğunuz yerden kopmuş, bambaşka bir ülkede hissediyordunuz buraya geldiğinizde.
Kahvaltı isteyene dolu dolu bir kahvaltı, Osetya yemekleri isteyenlere bölgenin en güzel yemekleri, alışılmış Türk klasiklerini talep edenlere her türlü esnaf lokantası yemeğinin en alasını sunan Fıccın, akşamları meze ve meyhane zevki tatmak isteyenlere de “Kallavi” aracılığıyla bu keyfi tattırıyordu.
Böyle güzel bir karışımı hala yaşamamış olan tanıdıklarım olduğunu dehşetle fark ettiğimde ise, hiç vakit kaybetmeden Fıccın Restaurant ile ilgili yazımı yazmaya karar verdim.
Arşivde bulunmasını istediğim bu yazı, sizlere, İstanbul’un klasiklerinden birisi olan, kesinlikle ziyaret edilmesi gereken, kendi özel hikayesine sahip bir lokantanın kısa analizi olarak kabul edilebilir.
Fıccın Restaurant Mucizesinin Arkasında Kim Var?
Beyoğlu çevresinin yakından tanıdığı, herkesin bildiği “Leyla Hanım“‘ın yazdığı bir öykü Fıccın’daki.
1864-65 senelerindeki büyük göç esnasında Rusya’dan Osmanlı’ya gelen Kuzey Osetyalı Elbegtı ailesinden gelen Leyla Kılıç Karakaynak‘tan bahsediyorum.
Beyaz yakalı olarak adım attığı çalışma hayatını, yüzseksen derecelik bir değişiklik yaparak, restoran açarak sürdürmüş, aileden öğrendiği yöresel Oset yemeklerini, ilk defa 1996 senesinde ziyaretçilerine sunmaya başlamış Leyla hanım.
Sonra giderek büyümüş, serpilmiş ve Kallavi Sokak’ın girişinden bitişine kadar yayılmış bir lokantalar ağına dönüşüvermiş açtığı mekan.
Leyla Hanım, özellikle kadınlara iş imkanı sağlamış seneler içinde. Bugün ziyaret ettiğinizde en çok dikkatinizi çeken konulardan bir tanesi, gerek serviste, gerek mutfakta çalışan kadınların çokluğu. Bu feminist havayı soluduğunuzda, “kadın eli değen” her şeyde olduğu gibi, burada da insanın kendini iyi hissettiğini doğal olarak fark ediyorsunuz.
Mahşerin Dört Atlısı: Tulen, Fıccın, Gabın, Velibah
Elbette genel olarak menüde yer alan yemeklerden bahsedeceğim sizlere, bol bol ayrıntı da vereceğim, lakin benim için en coşkulu Fıccın Restaurant’a gelme sebebi, Osetya bölgesinin yemekleri diyebileceğimiz “mahşerin dört atlısının” tadına varmak en baştan beri. Bu sebepten, ilk başta, yukarıda adı geçen dört muhteşem yemeği detaylı olarak anlatmam gerekiyor sizlere.
Tulen Çorbası: Yemeği bu çorba ile açmak benim için büyük bir keyif diyebilirim. Özellikle kış aylarında doğal antibiyotik olarak da içilebilecek, insanın bağışıklık sistemine tavan yaptıran mükemmel bir lezzet kesinlikle. Bazılarının “Bildiğimiz tavuk suyuna çorba” yorumlarına katılmıyorum. Fıccın’da yediğiniz zaman tadı bambaşka oluyor. “Tulen çorbası nasıl yapılır” diye merak edenlere kabataslak bir tarif vermek gerekirse: Kuzu göğüs etini önce bir güzel haşlayın ve didikleyin. Bir yandan soğan ve sarmısağı bir tencerede tereyağ ile kavurup üzerine un ve salça ilave edin, sonra da didiklenmiş tavuğu koyun. En sonunda tavuk suyunu bu güzel karşımın üzerinde boca ediverin. Kısık ateşte karıştırarak bir güzel pişirin bu güzelliği. İşte size tulen çorbası tarifi.
Fıccın: Mekana ismini veren bu güzide Oset yemeği, etimolojik olarak “et” anlamına gelen “fıd” ve “-le-lı” eklerini ifade eden “cın” ‘dan meydana gelir. Sözün özü, “etli” anlamına gelmektedir. Bazı yerlerde “fıççın” şeklinde de telaffuz edildiğini duymuşsam da, benim için doğru söylenişi budur. Taparcasına sevdiğim, bıraksalar gece gündüz mideye indirebileceğim bu muhteşem yaratığı biraz anlatayım sizlere. “Fıccın nasıl yapılır?” diye merak eder için: Önce hamuru hazırlamak lazımdır. Süt, yağ, tuz, un ve yaş maya ile hamurunuzu açınız efendim. İki parça halinde açmanız gerektiğini de özellikle vurgulayalım. Harç olarak, tuzlu, soğanlı, sarmısaklı, kırmızı ve karabiberli, kıyma kullanınız. Harcınızı biraz su ilave edip iki hamurun arasına sıvayın. Ortasına bir delik açın ve üstüne yumurta sürüp fırına verin. Ortaya çıkan muhteşem yemeği yerken, parmaklarınızı da götürmemeye özen gösterin.
Gabın: Çerkez mantısı da diyebileceğimiz bu ufaklıklar benim için ilk ziyaretimden itibaren vazgeçilmezler arasına girdi desem yeridir. Saç örgüsü modeli ile kapatılmış irice mantıların içine istenirse kıyma, istenirse patates konur. Benim favorim soğanlı, karabiberli, tuzlu, patatesli olan harçtır. Fıccın Restoran‘a gelip gabın yedikten sonra kafanızdaki mantı tanımı kökten değişecek dostlar. Bunu garanti ediyorum.
Velibah: Gelelim mahşerin dördüncü atlısına. Çerkes böreği, patatesli çörek, patatesli Çerkes böreği gibi farklı isimlerle de karşımıza çıkan bu hamur işi şahane bir lezzete sahip. Kimi yerlerde “çerkez gözlemesi” diye de geçer, kafanız karışmasın. Yufkadan değil, hamurdan yapılır ve içine bir hayli püre konduğu için alıştığımız gözlemelere nazaran çok daha yumuşak ve lezzizdir. Şekli yuvarlak olup, genelde üç veya beş tanesi üst üste konularak pizza gibi sekiz parçaya dilimlenir ve üst üste dilimler bir tabağa konarak servis yapılır. Mutlu bir olay için tek sayıda, mutsuz bir olay için çift sayıda pişirilir. Genelde “hayırlı olsun” demek için götürülen özel durumlarda üç tane pişirilir ki buna “ırte ciri” denir. Dilimlemesi bile törenle yapılır, o sırada okunan kendine has bir duası vardır. Her parça piştikten sonra yağlandığı gibi, tabaklara alındıktan sonra da üzerine eritilmiş tereyağı dökülmesi makbuldür. Patateslisine “kartofcın”, ıspanaklısına “çsaharacın”, kabaklısına “naşcın” denir. Bendeniz patateslisine taparım. Ve şiddetle tavsiye ederim.
Fıccın Restaurant’ta Yemek Bol
Fıccın’ı ziyaret ettiğim zamanlarda, yukarıda saydığım dörtlü dışında, yiyecek bir sürü yemek bulurum. Çorbaları, salataları, etli, tavuklu ana yemekleri, zengin zeytinyağlı menüsü, damak çatlatan tatlıları, hemen hepsi güzel seçeneklerdir.
Çerkes tavuğu, cevizli acuka, zeytinyağlı yaprak sarma, köz patlıcan salatası, yoğurtlu havuç, mercimek köftesi, humus, haydari, kızarmış Çerkes peyniri, fava, mücver tava, karnıyarık, Arnavut ciğeri, güveçte dana kavurma, paça ve mercimek çorbası, haşhaşlı revani, kadayıflı muhallebi, cevizli kabak tatlısı ve daha nice seçenek insanın başını döndürür.
Fıccın’da benim ritüelim tulen çorbası içmek, üzerine diğer üçlüden (gabın, velibah, fıccın) birini seçip mideye indirmek ve finalde de kadayıflı muhallebi ile altın vuruşu yapmak. Bazen araya kızarmış Çerkes peyniri ve cevizli acuka da girebilir, o biraz benim ruh halime bağlı.
Fıccın Beyoğlu’nu Sevmek Çok Kolay
Kısaca özetlemem gerekirse, yöresel ve son kertede lezzetli (ama kabul edelim biraz yağlı ve kalorili) yemekler yemek istiyorsanız, okur-yazar, eğitimli, duyarlı bir müşteri kitlesi ile birlikte yemek yemeği tercih ediyorsanız, her gidişinizde aynı lezzette yemek yiyebileceğiniz tutarlılıkta bir lokanta arayışındaysanız, düzgün, dürüst, çalışkan ve insancıl kişilerin kurduğu, büyüttüğü ve işlettiği bir restoran keşfetmek arzusundaysanız, Fıccın Restaurant sizler için biçilmiş kaftan.
Lezzetine, Avrupai atmosferine, fiyat/performans oranına kesinlikle kefilim. Varlığı çevresini güzelleştiren ve yükselten bu mükemmel lokantaya mutlaka gitmenizi tavsiye ederim.
INSTAGRAM’DA BULUŞALIM
Bu gönderiyi Instagram’da gör
FICCIN RESTAURANT
Asmalı Mescit Mahallesi
İstiklal Caddesi
Kallavi Sk. No:13/1
34430 Beyoğlu / İstanbul
fccn@ficcin.com
Telefon: 0(212) 293 37 86