Daha önce hakkında keyifli bir yazı kaleme aldığım The Galliard, bu sene farklı atılımlar peşinde sevgili dostlar. Fine dining felsefesine uygun tasarlanmış üst katı, bu işlevine doludizgin devam ederken, giriş katı, bu seneden itibaren dört başı mamur bir brasserie atmosferine bürünmüş.
(Üst katta neler olup bittiğini merak edenler için: http://www.lokantalarim.net/lokantalarim/dunya-mutfagim/thegalliard/ ).
Benim bu yazımda anlatacağım The Gailliard Brasserie ismini verebileceğimiz giriş katı. Tamamen değişik bir menü ve farklı fiyat seviyeleri ile karşılaşacağınız bu mekanı bendeniz çok sevdim, umarım sizler de beğenirsiniz.
Öncelikle şu konuyu açıklığa kavuşturalım: The Galliard Brassserie, geçen sene ortaya çıkan The Galliard imajının dışına çıkmış durumda. Pek çok dostumun mekanı tavsiye ettiğim zaman fiyatlara itiraz ettiğini anımsıyorum geçen yıl. Fine dining için normal, ama normal gelir düzeyinde bir insan için pahalı sayabileceğimiz bu rakamlar konusunda yapılan itirazlar biraz haklıydı bana kalırsa.
The Galliard Brasserie ise, fiyatlarını Midpoint, Bigchefs gibi benzer yerlerin seviyelerinde tutmuş. Yemek kalitesi ise bir hayli yukarıda namzetlerine göre.
Yani, sözün özü, tam da benim hoşlandığım bir fiyat/performans harikası ortaya çıkmış The Galliard Brasserie ‘de. Porsiyonlar -girişler de dahil- bir hayli büyük ve doyurucu. Fiyatlar kabul edilebilir seviyede ve sıkı durun, sadece akşam değil, öğle yemeği de yiyebilirsiniz burada.
Bütün bunların üzerine bir de haftanın belirli akşamları mekanda düzenlenecek müzik performanslarını eklersek, The Galliard Brasserie ciddi bir cazibe merkezi haline geliyor bana kalırsa.
Yemek konusunda, pek çok telden çalan bir menünün sayfalarında gezintiye çıktık mekanı ziyaret ettiğimiz zaman. Hemen hepsi belirli bir kalitenin üzerinde olan yemekler için yorumlarım şu şekilde:
Fransız Soğan Çorbası: İyi bir başlangıç, tadı yerinde, bol soğanlı, gayet kıvamlı, lakin riskli bir seçim. Kendi başına doyurucu bir yemek olduğu için, baştan çorba seçerseniz tıkanabilirsiniz.
Empanada: İspanyol meşeli çiğ börek diyebileceğimiz bir formatı var. Büyüklük olarak, daha çok Madrid’te yediklerim gibi “empanadia” büyüklüğünde. Süprizli yanı, içinde mozarella ve mısır olması. Gayet lezzetli, ama kıymalı olsa da hiç itiraz etmem.
Kuzu Kavurmalı Humus: İşte bu insanı “kafadan kopartan” bir yemek. Gayet kuvvetli ve saldırgan bir humusun üzerinde ağızda infilak eden bombastik kuzu parçaları. Bu ikilinin mücadelesinden kuzu galip çıkmış gibi görünse de, humus da gayet kendini gösteriyor. İçinde dolmalık fıstık, sumak ve çiğ sıkım zeytinyağı da mevcut. 10 Numara!
Kalamar Sote: Soğan, renkli biberler, çeri domates ile sunuluyor. Biraz daha yoğun bir sos ve lezzet ile sunulmasını tercih edebilirim diyebileceğim bir yemek.
Kadayıfta Karides: Kuru meyveli köz biber sos ile sunulan bu yemek çok iyi bir girizgah bence. Özellikle sosa bandırıp mideye indirdiğinizde, kadayıfın çok iyi bir lezzet taşıyıcı olduğunu söyleyebilirim.
Mantı: The Galliard özel tarifi ile sunulan bu mantıyı çok sevdim. Hem göze, hem damağa hitap eden, yanında verdikleri süzme yoğurtla uyumu mükemmel bir çalışmaydı. Dolgun, malzemesi bol, kendini bırakmamış büyük büyük mantı parçaları yedik burada. Kesinlikle tavsiye edeceğim seçimlerden.
Etli Pazı Sarma: Ben şanslı bir adamım. İki gün üst üste harika dolmalar yedim (bir diğeri de Roka Pera’daydı). The Galliard Brasserie , bence insanı baştan çıkartan bir yemek kurgulamış, yine deneme yanılmalarla çok iyi bir sonuca ulaşmış, dolgun ve lezzetli sarmalar sunmaya başlamış. Bunu bir tabak söyleyip, ana yemek olarak yedikten sonra kalkabilirsiniz rahatlıkla. (fiyatı: 28 TL)
The Galliard Kebap: Sous vide tekniği ile pişmiş, kibrit patates, baharatlı tırnak pide, domates ve yoğurt sos ile sunulan harika bir ana yemek. Yumuşacık etin her bir lifini hissederek yediğimi belirtmeme gerek olduğunu sanmıyorum.
Köfte: Bol yağlı ekmeklerin üzerinde, bana kalırsa biraz fazla yoğrulmuş köfteler. Ben sert köfte sevsem de, sanki biraz daha yumuşamaları gerekiyor diye düşünmekten kendimi alamadım yerken.
The Galliard Burger: Pane soğanlar, beyaz cheddar, çeri domates, sarı cheddar, marul, mantar, salatalık turşu ile sunulan, devasa büyüklükte bir burger irisi. Tadı yerinde. Ekmeği lezzeti taşımanın yanı sıra, “ben burdayım” diyen otonom bir duruşa sahip. Köftesi az önce bahsettiğim sebepten biraz gergin. Daha sulu olması gerekir. Yine de eriyen peynirin turşu ve mantarla birlikteliği gayet hoş. Çok doyurucu bir ana yemek.
Deniz Mahsüllü Pasta: Karides, kalamar, midye, kum midyesi gibi güzelliklerle sunulan bu yemeğin biraz daha makarnaya ihtiyacı olduğunu düşünsem de, tadını çok beğendim. Neredeyse Lizbon’da önüme gelen o devasa tabakları anımsattı bana.
Karamelli Rüyalar: Uzun zamandır yediğim en dengeli ve hafif tatlı. Üstelik bu kadar karamele ve malzemeye karşın. Yanında da, “Farah’ın Saçları” misali sunulan kristalize şeker ile harika bir final. Tavsiye ederim.
Apple Pie: Üzerinde dondurmayla gelen, strudel benzeri bu tatlı insanın içini bayıltmayan, The Galliard Brasserie ‘nin kuvvetli tatlarını dengeleyen, hoş bir finiş olabilir. Sunumu da tadı kadar dikkat çekici.
Sufle & Sorbet & Dondurma: Limonlu sorbet, benim sevdiğim gibi yemeğin ortasında damağın pasını silmek için getirilse çok daha iyi olur diye düşünüyorum. Sufle insanı üzmeyecek bir tercih, dondurma da iyi bir eşlikçi.
Sonuç olarak, görüntülerinden de anlayabileceğiniz üzere The Galliard Brasserie , harika yemekleri sunmaya devam ediyor. Sunumlar ve yemeklerin tatları gerçekten süper. Üst katta olduğu kadar ritüelik bir servis anlayışı yok, ama yine de çok etkileyici.
Bir gün vakit ayırın ve benim de yazdığım bu yemeklerin en azından bir kısmını deneyimleyin sevgili dostlar!
Bana teşekkür edeceksiniz.
Nispetiye Caddesi, Etiler Apartmanı
No:104/C Etiler / istanbul
1 comment
Şu dolmalar mükemmel görünüyor. Yemek konusunda rakip tanımayan bir soydan geliyorum 🙂