B-A-Y-I-L-D-I-M!!!!
Şimdi okuyacağınız bu yazıda, Alaçatı’nın cazibe merkezlerinden birisi olan Asma Yaprağı ‘na neden bayıldığımı anlatacağım sizlere. Kendimce belirli nedenlere dayandırarak, klavyem döndüğünce altını doldurmaya çabalayacağım girişteki bol ünlemli çığlığımın.
Senelerle içinde, özellikle Instagram kanalıyla öğrendiğim kadarıyla, tüm kelimelerime, çabalarıma, bu yazdıklarımın “kendi görüşlerim” olduğunu yüzünüze çarpan “bana kalırsa“, “bence” gibi ifadelere rağmen, yine sosyal medyanın bağırsaklarında, o dahiyane tek kelimelik ya da saplantılı yorumları göreceğim.
“overrated”
“olmamış”
“food porn hashtag’ini kullanma, nimetle şaka olmaz”
Yine de, emeğe saygının sıfır olduğu, kişisel görüşlerin kesin yargılar gibi, üçüncü sınıf bir Türkçe ile anlatıldığı bir ortamda yaşadığımı bile bile meramımı paylaşmak için elimden geleni yapacağım bendeniz. Neden mi? Güzel şeyleri duymaya, okumaya ve görmeye hakkı olan da bir sürü insan olduğunu düşünüyorum hala. Ve Alaçatı’da -kabahat bende- uzun zaman sonra nihayet gitmeyi başardığım Asma Yaprağı da bunlardan birisi benim için. Güzel bir keşif, hoş bir karşılaşma, sersemletici bir deneyim…
GİZLİ KALMIŞ BİR BAHÇE
Evet, iki tane kapı görüyorsunuz üzerinde Asma Yaprağı yazan ve birkaç da masa sokağa atılmış. Ama bunlar sizleri kandırmasın. Kapılardan birisi zaten “kiler” adını verdikleri, lokantada yediğiniz malzemeleri satın alabileceğiniz yere açılıyor. Bu güzelim lokantanın esas meselesi, öyle sokaktan geçerken kolay kolay göremeyeceğiniz bahçesinde yatıyor.
İçeri girdiğinizde Alaçatı’ya özgü pek çok objenin sizi karşıladığı bir ortamda buluyorsunuz kendinizi. Hacı Memiş Mahallesi’ni süsleyen renk cümbüşünün bir uzantısı da burada hayat buluyor. Ama dozunda. Nar, incir ağaçları var gördüğüm. Gölgelerinde, tahta masalara oturmuş keyifle yemeğinizi bekliyorsunuz Asma Yaprağı ‘nda. Ortamın mütevazı ve ev bahçesinden devşirilmiş atmosferi, kapısından girdiğinizde yüzünüze bir tokat gibi vuran sürpriz faktörü ile birleşince, benim nezdimde 10 üzerinden 10 almayı hak ediyor.
Buradaki eklektik düzen, doğal yeşilin, doğal olmayan mavi ile seviştiği renkler cumhuriyeti ve insanı mutlu kılan hafif esintiyi, -iddia ediyorum- unutamayacaksınız.
SİPARİŞ RİTÜELİ
Mutfak hazır olduğunda sizi içeri çağırıyorlar. Şaşmaz bir düzende işleyen bu sistemde, tek yapmanız gereken garsonların sizi içeri davet etmesini beklemek.
Hazırlanan yemeklerin kocaman tabaklarda sergilendiği büfeden siparişinizi veriyorsunuz. Tabii ki, size içeride yemeklerle ilgili açıklamalar yapılıyor, içinde neler var, isimleri neler, tavsiyeler, vs. vs…
Ardından sipariş ettiğiniz yemeklerin masanıza gelmesini beklemek dışında yapacağınız hiçbir şey kalmıyor. Burada dikkatli olmanız gereken nokta şu: Ana yemek kategorisi dışında kalan ve bu büfeden seçebileceğiniz yemeklerin kombinasyonu gerçekten çok doyurucu olabilir. Özellikle kadın ağırlıklı bir masaysanız hiç ana yemek sipariş etmeden maceranızı tamamlamanız yerinde olacaktır.
Yemeklere gelince… Bana kalırsa insanın midesine bayram ettiren bu güzellikleri anlatmak için kelime haznem hayli zayıf kalacaktır. Yine de, dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım.
YEMEKLER… YEMEKLER…
Asma Yaprağı ‘nda mutfağa dalıp yemek sipariş etmeye giriştiğim anda karşılaştığım renk cümbüşü içinden,
- Domat Aşı
- Kuzu Kulaklı Cacık
- Deniz Börülceli Enginar
- Patlıcanlı Pilav
- Lorlu Kabak Çiçeği Kızartması
- Sinkonta
Sipariş ediverdim. Bunlardan hangisini tavsiye edeceğimi soracak olursanız, “hepsini” diye yanıtlayabilirim gönül rahatlığıyla.
Lakin içinde sivri biber, bulgur, domates bulunan, bir hayli acı ve lezzetli olan Domat Aşı’nı çok sevdim. Ona biraz iltimas geçebilirim.
Kuzu Kulaklı Cacık, bana kalırsa süzme yoğurtla yapıldığı için olsa gerek enfes bir haydari tadındaydı.
Deniz Börülceli Enginar (kalbi) bu seneki enginar istihkakımı doldurmama bir adım daha yaklaşmamı sağladı. Çok seveceğinizi garanti ederim.
Patlıcanlı Pilav , tane tane pirinci, otları ve güzel konusuyla hafızamda güzel bir resim gibi kaldı.
Lorlu Kabak Çiçeği Kızartması, iyiydi hoştu, lakin biraz yağını çekmiş gibiydi. Saydıklarım içinde en zayıf halka olarak nitelendirebileceğim tabaktı. Lor sevmiyor oluşum da bu kanıma katkıda bulunmuş olabilir.
Sinkonta ise kabak, soğan ve salça ile yapılan, çok lezzetli bir yemekti. Bunun özel aile reçetesi ile yapıldığını eklemeden edemeyeceğim. Ege bölgesine has bir çalışma olduğu muhakkak.
Ana yemek faslında, çoban kavurma ve tandır sipariş ederek altın vuruşu tamamladık. Aslında ana yemek almadan da doyabilirdik. Bunu belirtmem gerekiyor.
Çoban kavurma hayatımda yediğim en güzel Çoban Kavurmaydı. Asma Yaprağı beni şaşırtmaya bu konuda da devam etti. Hem sunumu, hem etin yumuşak ama saldırgan lezzeti, hem sunumun tam ortasındaki tane tane, yağlı pilavın etle muhteşem dansı belleğimde asla silinmeyecek travmalara yol açtı.
Tandır ise sarmısaklı ve biberiyeli sunumuyla damağımda infilak eden, bir başyapıt olmasına karşın çoban kavurmanın gölgesinde kalmaya mahkum harika bir yemekti. Onu da şiddetle tavsiye ederim.
Bütün bunların yanında bol tarçınlı kızılcık şerbeti içerek kendimden geçtim. O kadar güzel ve yemeklerdeki yağı dengeleyen bir tadı vardı ki, bardak bardak içesim geldi desem yeridir.
TARLADAN SOFRAYA
Asma Yaprağı ‘da en çok hoşuma giden kendi tarlalarında yetiştirdikleri ürünlerle, iyi tarım yaparak, taze taze hazırladıkları yemekleri servis etmeleri oldu. Bu ürünlerin Kiler adını verdikleri dükkanlarından satın alınabiliyor oluşu ayrıca hayranlık verici bir hareket olarak aklımda yer etti.
SONUÇ
Bana kalırsa özellikle İstanbul’u kasıp kavuran “Anadolu lezzetlerini alalım, modern bir anlayışla yepyeni yemeklere dönüştürelim. Bunu bir füzyon ezgisi ile size servis edelim” akımını bir kenara bırakın sevgili dostlar. Burada, Asma Yaprağı ‘nda doğal olan, bizim olan, Anadolu’ya ait olan muazzam lezzetler var. Füzyon kisvesi ve modernism esintisine kurban edilmeden, doğal doğal, damağınızı parçalaya parçalaya önünüze geliyor.
Bugüne kadar çok az lokantadan “iyileştirmeye ihtiyacı yok” diye bir kanıyla ayrıldım. Asma Yaprağı nadir örneklerden birisi.
Bazen aşırı deney yapmaya gerek yok.
Gelin bu bahçeye ve kendinizden geçin…
1 comment
merhaba
çok güzel bir yazı
Lakin bir bilgi geçmek isterim
Asıl Sinkonta giritlilere has bir balkabağı yemeğidir içinde sadece; balkabağı, kuru ve bütün halde acı kırmızı biber, kuru soğan(yarım ay doğranmış), zeytinyağı ve salçalı su ihtiva eder tüm bunlar çiğden fırına girebilen kapta karıştırılıp. fırında pişirilir