Beni tanıyanlar gerçek bir etobur olduğumu, ızgarada cızırdayan kalın bir dana etini dünyanın dört bir yanında karşılaştığım tüm yemeklere yeğ tutacağımı, “yemek” dendiğinde benim için aslolanın “kırmızı et” olduğunu bilirler. Hamur işi, sebze ve türevleri, tatlı ve diğer gıdalar hep ikinci planda kalmıştır bana göre; tavuk, hindi, kaz gibi hayvanlardan da genelde uzak dururum. “Huylu huyundan vazgeçmez” düsturuna göre, yeme-içme alışkanlıklarımın bundan sonra da böyle devam edeceğini tahmin ediyorum.
Sevgili memleketimiz bir etoburu besleyecek zenginliğe sahip diyebiliriz aslında. Kebap, köfte, steakhouse, burger mekanları aldı yürüdü son birkaç senede. Bu çeşitlilikten biz de nasibimizi aldık çok şükür. Koloesterol, trigliserid, ürik asit seviyelerimize tavan yaptıran bir hayli mekan açıldı, bloggerlar tarafından hararetle yazıldı, çizildi; meraklı müşteriler tarafından dolup taşırıldı. Önümüzde daha çok yol olsa da, belirli bir literatür oluştu bu konuda.
Bendeniz de buna ufak bir katkıda bulunmak amacıyla Ataşehir’de yer alan, en az beş defa ziyaret ettiğim Özgür Şef adlı mekanı değerlendirmek istedim sizler için. Batı Ataşehir’in sıkıntılı apartman mezarlığının en gözde bölgelerinden “Kentplus”ta konuşlanmış Özgür Şef, pek çoğunuzun bildiği üzere uzun zamandır burada varlığını sürdüren ve hayli popüler diyebileceğimiz, ne vakit önünden geçseniz içeride bir çok insan görebileceğiniz bir lokanta. Haftasonu geceleri giderken rezervasyon yaptırmalısınız, onun dışında yer bulabilirsiniz. Vale servisi de mevcut olduğundan, arabayı nereye park edeceğiniz konusunda bir sıkıntı yaşamayacaksınız.
Mekan gayet geniş ve hayli “tahta”. Hangar gibi desem yeridir. Bazılarınızın bu büyüklük hissinden hoşlandığınızı biliyorum, lakin benim için küçük ve samimi yerler daha hoş bir atmosfer oluşturuyor. Bu anlamda benim kalemim bir lokanta değil Özgür Şef. İçeride kasap reyonu ve çocuk oyun bölümü de var. İnsanlara sommelier(imsi) hizmeti veren, iyi kırmızı et, güzel şarap sunma iddiasında bir mekanın “kaydırak” a sahip olması, benim nezdimde Türk toplumunun kakafonik kafa karışıklığının harika bir örneği. Yani özgür Şef’te kalın ve kanlı bir dana pirzola yer ve seçkin kırmızı şarabınızı yudumlarken, kaydıraktan kayıp top havuzuna düşen çocukların şen çığlıklarına tanıklık edebiliriniz. Bir Türk büyüğünün dediği gibi: “Dam üstünde saksafon, vur beline bas gitar!”
Çalışan ekip gerçekten iyi niyetli. Kalamış Özgür Şef’teki gibi hokkabazlık seviyesinde bir animasyon yapma gereksinimi duymuyorlar. Bunu sevdim. Hızlı, ilgili ve konularında bilgili garsonlarla karşılaşıyorsunuz burada. Güleryüzlü ve beni mutlu eden bir servis anlayışı söz konusu.
Özgür Şef, televizyon programlarında da görüğümüz üzere, kendini “inovatif” bir şef olarak konumlamış. Dolayısıyla, anladığım kadarıyla yeni et yemekleri “icat etmek” ve onlara değişik isimler vermek gibi bir hobisi var. Örneğin son gidişimde “kadayıf” ismini verdiği, antikot, et suyu ve tereyağdan oluşan bir yemek yedim. Bu çalışmayı, ana yemekten önce, ortaya söylemenizde yarar var, zira insanın midesini yakan, orta vadede hazmı hayli güç bir et olduğunu söyleyebilirim. Çok lezzetli de değil.
Ortaya söylenebilecek diğer bir yemek lokum… Günaydın ya da Nusret gibi mekanlarda yedikten sonra, malesef Özgür Şef’te aynı lezzeti alabildiğimi söyleyemeceğim. Tatsız ve yeterince yumuşak olmayan bir etti yediğim.
Mekanın bence en lezzetli çalışması “sucuk”… Afiyetle yediğim, kararında acısına bayıldığım bu güzelliği kasap reyonundan satın alarak evde de pişiyorum açık konuşmak gerekirse. El yapımı sosisleri ise bence hiç parlak değil.
Mekanda yediğim burger’in ortanın üzerinde bir kalitesi vardı. Piyasadaki pek çok rakibinden daha iyiydi diyebilirim. Lakin Baltazar dururken neden Özgür Şef’te burger yiyeyim? Bunun cevabını vermek hayli güç.
Kalamış Özgür Şef’te T-bone yemiş ve beklenmedik şekilde kuru ve sert olan bu etin hiç hoşuma gitmediğini daha önce belirtmiştim. Bu sebepten Ataşehir’de bu yemeği hiç yemedim. Açıkçası korkumdan.
Ana yemek olarak dana pirzola yedim en son gidişimde. Tadı fena değildi, lakin “izafiyet teorisi” devreye girdiği zaman, Nusret’te yediğim dana pirzolanın yanından bile geçemeyeceğini vurgulamam gerekiyor sevgili dostlar. Baltazar ile ilgili soruyu bu konuda da gündeme getirmem lazım. Daha iyisi varken neden Özgür Şef’te yemeliyim o zaman?
Bir kapanış yapmak gerekirse, “bir şeylerin soluk kopyası gibi” Özgür Şef. Yemekleri “idare eder”. Lakin daha iyisi varken burada yemek bana kalırsa çok anlamlı değil. Eğer Ataşehir’de oturuyor ve kebapçılardaki gibi çocuğunuz bir yandan çocuk odasında oynarken, siz yemeğinizi yemek istiyorsanız belki gidebilirsiniz.
Tavsiye etmiyorum…
2 comments
siteniz çok güzel olmuş iyi yayınlar dilerim..
çok teşekkürler