Vino Steak House

11 Shares
11
0
0

Bendeniz Bağdat Caddesi coğrafyasında eskisi kadar dolaşmasam da, hala hatırı sayılır bir vakti burada harcamaktayım. Her şeyden önemlisi hem evim, hem de işim Anadolu yakasında. Cadde’de “piyasa” yapma yaşlarımız 20 sene öncesinde kalmış da olsa, iş-güç için buralara yolumuz sürekli düşmektedir sevgili okurlar.

Ve İstasyon Caddesi de tıpkı Ethemefendi gibi, Bağdat Caddesi’ne bağlanan ana damarlar arasında, sevdiğim ve ulaşım için sık kullandığım yollardan birisi senelerdir.

Sözün özü, son bir sene içinde, ne zaman İstasyon Caddesi’nden geçsem, “Şurada bir yemek lazım” diye aklımdan geçirdiğim bir mekanı ziyaret etme fırsatına nail oldum geçen gün. Adı Vino Steak House. Yazımın konusu da, burada katıldığım bir etkinlik ve tadına baktığım -bana kalırsa- hayli lezzetli yemekler olacak. Yazıya başlarken, son zamanların en güzel tadımının mimarı Cem Karakuş‘a bir selam çakmadan olmaz tabii.

Mekanın göze çok hoş gelen, sizi asla yormayan, aksine dinlendiren ve bana kalırsa hayli “saygıdeğer” görünen bir dekorasyonu var. Bazılarına ağır geleceğini düşünsem de, yine de, her şeyin titizlikle döşendiğini fark ettiğim tüm mekanlara gösterdiğim yakınlık ve sempatiyi burası için de hissediyorum. Burada, belirli bir kalitenin sizi sarmaladığını duyacak, bundan keyif alacaksınız.

Önemli diğer bir konu da şarap meselesi. Mekan bir şarap listesine sahip değil. Ama sıkı durun: Gerçekten coşkulu bir kavı var. Kocaman bir odayı dolduran ve müşterilerini bekleyen şaraplar da her markadan, milletten ve renkten. Bu lokanta, şarap tatmak isteyen müşterilerinin kalkıp kavı ziyaret etmesini ve oradaki uzman görüşlerini aldıktan sonra seçimlerini yapmalarını bekliyor. Süper bir tavır ve şairane bir duruş bu benim nezdimde. Mekanın Sanal Mahzen ile işbirliği ile kurulmuş olduğunu burada ekleyelim. Sanal Mahzen, şarabın vergiler altında ezildiği bu ülkede, uzun zamandır sürdürdüğü “Jean D’Arc“lık misyonunun bir bacağını da Vino Steak House’ta yürütüyor.

10541391_616417658457331_583215687247202859_o

Gelelim tattığımız yemeklere… Başlagıç olarak füme et tabağı ve karışık peynirlerden oluşan bir seçki süsledi masamızı. Peynirler bana kalırsa pek çok yerde yiyebileceğimiz standartta iken, füme et tabağı için aynı şeyi söylemek pek mümkün değildi. Etler bana kalırsa standardın hayli üzerinde, hatta muhteşemdi. Özellikle kuzu füme, dana fümeye göre nispeten daha yağlı olan dokusu ile ağzımda adeta dağıldı. İncecik kesilmiş peynirler ve cherry domatesler ile harmanlanmış bu tabak hem estetik açıdan, hem de lezzet anlamında mükemmele yakındı.

IMG_5803a

Ardından taptaze yeşilliklerle süslenmiş bir bahçe salatası, ızgara kuşkonmaz ve istiridye mantarı getirdiler. Salatanın tazeliğine şapka çıkarır ve mantarın Eleos’ta getirdiklerine ne kadar benzediğini düşünürken, birdenbire ağzımda lezzet patlamalarına yol açan kuşkonmaza aşık oluverdim. İnsan bir kuşkonmaza aşık olur mu? Eğer baharatı bu kadar incelikle yedirilmişse evet.

IMG_5818

Tam bunları aklımdan geçirdiğim esnada ise, “sıra et şenliği” patlak verdi Vino Steak House’ta. El yapımı sosis açılışı yaptı. Yerken, Bourdain’in bir programında elle nasıl sosis yapıldığını izlediğim geçti belleğimden. “El emeği” kendini o kadar yoğun hissettiriyordu ki bu sosiste, burada kullanacağım hiçbir kelimenin, ruhumda ortaya çıkan duyguları anlatmaya gücünün yeteceğini sanmıyorum. Yine de şunu ilave etmeliyim, Rotisserie Noir‘da yediğim “Merguez” sosisi gibi biraz daha yüksek bir baharat seviyesinde karşıma çıksaydı daha mutlu olurdum. Bunu itiraf etmeliyim.

IMG_5832

Ardından kuzu çerezlik, kasap köfte, üç boyutlu köfte, şaşlık, dana lokum ve paşa sucuk masayı teşrif ettiler birer birer. Kuzu doğal olarak yağlıydı ve yumuşacıktı. Kasap köfte, “sucuk-yarısı” bir lezzetteydi ve daha önce yediğim benzerlerinden göğüs farkıyla ilerdeydi. Üç boyutlu köfte şekil şemal olarak “baklavamtrak” bir formatta, ısırdıkça içinden peynir fışkıran bir keyif pınarıydı. Hayran kaldım. Şaşlık ve sucuk, kendimi yerden yere atmama sebep olmadılar, açık konuşmalıyım,lakin dana lokum çok lezzetliydi.”Bunun burgeri nasıl olur acaba?” diye düşünmekten kendimi alamadım.

IMG_5845

IMG_5853

Sonra limon sorbet getirdiler ağzımızın pasını ve yağını silmek, bizi bir sonraki ete hazılamak için. Gerçekten hem hafif, hem de sunum olarak çok zarif bir ara-tatlıydı bu. Eski sorbet adetinin hayaletinin masada dolaşması çok hoşuma gitti. Ne yalan söyleyeyim.

IMG_5887

Finali ağır top “kuzu kafes” gerçekleştirdik. Sorbet’nin ardından yağlı ve yumuşak bu yemeğe hazır hale gelen damaklarımız resmen bayram etti yerken. Adına yakışır bir altın vuruş yapmanın keyfiyle tadımı sonlandırmış olduk.

Bu yediklerimize, başlangıça La Palma (Şili) Merlot 2011, ardından Castillo de Almansa Coleccion (İspanya) 2012, sonra da Chateau Thibault Bordeaux 2011 eşlik etti.

Yazının başında da belirttiğim gibi, son zamanların en güzel tadımıydı belki de. Menüyü incelediğimde hem et fiyatlarının normal olduğunu, hem de şarapların piyasanın altında bütçelerle satıldığını gördüm ve çok sevindim.

Vino Steak House’a hem eşle dostla kutlamalar için, hem romantik akşam yemekleri için, hem de gruplara özel kapatılabilecek  odalarında istediğiniz türde etkinlikler yapmak için gidebilirsiniz. Memnun kalacaksınız!

Vino Steak House

Tütüncü Mehmet Efendi Cad.
No:1/1 Göztepe / İstanbul
+(90) 216 363 02 03

11 Shares
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You May Also Like
Payyar Ocakbaşı

Payyar Ocakbaşı: Fenerbahçe’deki Yeni Adresimiz

Fenerbahçe'nin en güzel yerinde, tanınmış şef Burak Zafer tarafından açılan Payyar Ocakbaşı'nı ziyaret ettikten sonra, sizlerle düşüncelerimi paylaşmasam olmazdı sevgili dostlar. Bu yazının konusu, çiçeği burnunda bu mekanın bende yarattığı hoş izlenimleri dışa vurmaktan ibarettir.
Aşçı Bacaksız

Afyon’da Müthiş Bir Lokanta: Aşçı Bacaksız

Bu sene UNESCO nezdinde "Gastronomi Şehri" ünvanını alan Afyon'un, bu ünvanı kazanmasına neden olan o müthiş etlerini yiyebileceğimiz lokantaların arayışındaydım şehre geldiğimde. Afyon sokaklarında keyifli keyifli dolaşırken Aşçı Bacaksız'ın kapısından içeri giriverdim ve hayat birkaç saatliğine güzelleşti sevgili dostlar.
Rita Deli

Rita Deli : Moda’da New York Rüzgarı

Avrupa'da küçücük mekanlar vardır. İnsanlar önünde kuyruk olur, siz de hayran hayran sıraya girip ne ile karşılacağınızı beklersiniz kuyrukta. Bana kalırsa Rita Deli de böyle bir işletme olmaya namzet. Çok beğendiğim tarihi bir Kadıköy binasının hemen altında küçücük bir dükkanda çalışıyorlar.
Tiritçi Mithat

Tiritçi Mithat: Konya’da Damağım Bayram Etti

Tarihi Tiritçi Mithat, Konya merkezde, hemen Aziziye Camii'nin civarında yer alan, her gidişimde aklımı başımdan alan tiridi ile gönlümü fetheden mükemmel bir lokanta. Bana kalırsa Konya'ya yolu düşen herkes, mutlaka bu müthiş mekana uğramalı ve tiridin tadına bakmalı. Kuzu etinin, pideyle, domates ve maydanozla kucaklaştığı bir efsane.