Beymen Brasserie

16 Shares
16
0
0

Beymen Brasserie, birkaç defa oturduğum, her seferinde çay-kahve içerek bir-iki tatlıyı mideye indirdiğim bir mekandı geçen güne kadar. Genelde hep iki toplantının arasına, ya da bir konserin veya tiyatronun öncesine denk gelmişti ziyaretlerim. Şık atmosferi, ve “beyaz” müşteri kitlesi ile hem hoşuma giden, hem de arama bir miktar mesafe koyduğum bir işletmeydi.

Zomato‘nun tadım etkinliğine davet edilince, hiç düşünmeden kabul ettim burayı ziyaret etmeyi. “Yemek” anlamında nasıl bir konumları olduğu konusunda en ufak bir fikrim yoktu ve açıkçası çok merak ediyordum.

Tadımlara gittiğinizde gerçekten çok güzel seçkilerle karşılaşırsınız. Lokantalar, ellerinden gelen en güzel sunumu yaparlar ve önünüze gerçekten enfes tabaklar getirirler. Ama adı üzerinde “tadım” menüsüdür bunlar. Hoş lezzetleri azar azar mideye indirip ayrıntılı düşünceler biriktirir, sonra da bunları zaman bulduğunuzda yazarsınız.

Fakat Beymen Brasserie’de biraz farklı oldu açık konuşmak gerekirse. Bana hayatımda “doydum” dedirten nadir tadımlardan birisiyle karşılaştım. Yemeklerin ardı arkası kesilmedi; gerçekten de afiyetle, mola vermeden, hunharca yedim hepsini. Sonunda “şunu da getirelim” dediklerinde, “Yok lütfen getirmeyin, “dedim.

Bu kelimeleri Alp Artam’ın ağzından bir lokantada bugüne dek duyan çok az insan olmuştur herhalde. Bu güzel tadımın bende bıraktığı izlenimleri paylaşmadan önce böyle bir girizgahla başlamak istedim.

Mekanı pek çoğunuz görmüşsünüzdür. Dışardan baktığınızda, ya da içeri girdiğinizde o şık ve “saygıdeğer” hava sarmalar sizi. Kapısında duran “kapı” gibi görevliler, içeride önemli bir şeyler olduğu izlenimini yaratır. Genelde “celebrity” görmek olasıdır burayı ziyaret ettiğinizde. Benim için önemli olmayan bu mesele, belirli bir dünyanın içinde çok mühim olduğu için “Ayyy bak kim var şurada” muhabbeti yapan o kesim için ciddi bir mıknatıs işlevi görür Beymen Brasserie. Genelde şık ve hoş görünümlü kadınların ve aşırı yakışıklı erkeklerin aşık attığı bir işletmedir burası. Yani estetik açıdan hem mekanın kendi dekorasyonu, hem de müşteri kitlesi hayli dikkat çekici bir görüntü sergiler.

Zomato etkinliğinde yediklerimizi hızlıca anlatmak gerekirse:

Popcorn Karides: Yanında getirdikleri tatlı-acı sosla enfes bir yemek. Karideslerin hem görüntüsü hem de tadı beni kendimden geçirdi. Bir koca tabağı tek başıma yemiş olabilirim.

IMG_7985

Avokado&Yengeç Tostada: Has be has yengeç, benim pek de favorim olmayan avokado ve yeşillikler ile birlikte harika bir kombinasyon olmuştu. Hafif, ama akılda kalıcı. İçinde  İçinde baharatlı tortilla hamuru, avokado, kral yengeç, marul, Meksika biberi, kırmızı soğan, kişniş, sriracha mayonez sos vardı.

IMG_8005

Ördekli Bun: Ördek, sert ve gıcır gıcır etiyle pişirmesi zor bir arkadaştır her zaman. Lezzetli yapmak zordur. Beymen Brasserie’de bunu çok iyi başarmışlar. Yanlış anımsamıyorsam buharda pişirilmiş ördek eti, incecik yeşik soğanlarla harmanlanmıştı bu yemekte. Sonra da küçük sandviçlere dönüşüp önümüze gelmişti. Bu yemeğin domuz etiyle yapılmış versiyonu da geldi ardından masaya. Okumakta olduğunuz yazının ana görseli bu güzide yemektir. Çok çok beğendiğimi, adeta parmaklarımı yediğimi belirtmeden edemeyeceğim. Her ikisinin içinde de  hoisin sos mevcuttu.

IMG_8017

Truffle Macaroni & Cheese: Lezzetli bulmadığım tek yemek buydu diyebilirim. Açıkçası yavan ve aklımda hiç kalmayan bir tadı vardı. Bunun kralını yemek istiyorsanız Wolf Jr’a gitmenizi öneririm İstanbul’da. (orayı da yazma zamanımız geldi galiba)

Tatlı Acı Karides: “Karidesinizi nasıl istersiniz?” diye sorsalar, “Aynen bu işte” derim hiç düşünmeden. Bugüne kadar yediğim en güzel karideslerden. (Can Oba’nın yaptıklarından daha iyi desem?)  Yanında kıtır ekmekler ve üzerinde hafif yeşillikle gelen bu güzelliği şiddetle tavsiye ederim.

IMG_8100

Dana Yanaklı Rigatoni: Divan Brasserie ve Backyard Bistro’dan sonra burada da pasta-et kombinasyonu karşımızda. Çok uzun sürede piştiği aşikar olan dana yanağın tadına bayıldım. Rigatoni ile yakıştıramadım ama. Benim zevkime uygun değildi. (Backyard ve Divan’daki çalışmalar için de böyle düşünüyorum)

Dana İlikli Osso Buco: Kağıt üzerinde bile beni benden alan bir yemek. İçinde mantar, domates, kereviz sapı, patates, Porto şarap sos vardı. Tabii ki, tadı çok güzeldi. İlik o kadar lezzetli bir “şey” ki, yemeyenler ne kaçırdıklarını bilmiyorlar kesinlikle. Osso Buco ise kökeni Milano’da olan ve 19. yüzyıla dayanan, “delikli kemik” anlamına gelen çok hoş ve geleneksel bir İtalyan yemeği. İtalya’da öteden beri halkın yemeklerinden sayılırken, memleketimizde “lüks” tüketim nesnesi olarak konumlandırılıyor.

IMG_8118

Somon Tartare: Çok beğendim. Şef Mert Burcay Seran, her ne kadar somonun medeni ülkelerde pek tutulmayan bir gıda olduğu konusunda görüş bildirmiş olsa da, benim damak zevkime çok uygundu.  Yumurta sarısı, kapari çiçeği, Frenk soğanı, ekşi krema ile servis edildi.

Steak Tartare: Benim fanatiği olduğum ve neticede kaşıklayarak yemekten imtina etmeyeceğim bir yemektir kendisi. Burada da hayli başarılı bir eser ortaya koymuşlardı.  Trüflü parmesanlı patates kızartması ile servis edildi.

IMG_8163

Kokoreç: Bu gecenin sürprizi oldu diyebilirim. Çok müthiş bir lezzeti vardı. Bildiğimiz good old kokoreçin muhteşem bir sunumla masamıza gelmesi durumu herkesi şaşırttı. Sadece bunu yemek için bile buraya gelinebilir. Tırnak pide, domates, ve  biber  ile servis edildi.

IMG_8141

Orman Meyveli Milföy: Hafif ve kadınlar için çok uygun bir tatlıydı diyebilirim.

IMG_8200

Dondurmalı Profiterol: Gerçekten çok lezzetliydi. Bildiğimiz profiterol lezzetinin dondurma ile taçlandırılmış haline gerçekten hayran kaldım.

IMG_8223

Bütün bunları yedikten sonra kendime gelmem kolay olmadı tabii. Bu harika tadım menüsünü bize sunan Şef Mert Burcay Seran ve harika bir ev sahipliği yapan Esra Danişmend’e teşekkürlerimi iletiyorum. Hem iyi yapılan, hem de iyi sunulan işler insanı çok mutlu ediyor. Mekan için söylenecek bir söz zaten yok, seveni, takip edeni, fanatiği çok buranın.

Değerli şefimiz de, yeni fikirlere, yeni görüş ve yorumlara açık ve toleranslı davranıp kendini daha da geliştirise, dış dünyaya açılıp başka mekanların neler yaptığın takip ederek, eminim çok önemli işler yapacaktır.

Bol yemekli ve lezzetli günler!

Harbiye Mh., Abdi İpekçi Caddesi No:23/1, 34367 Şişli
Telefon: 0 212 343 0443

16 Shares
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You May Also Like
Olden 1772

OLDEN 1772 : O İhtişama Bu Yemekler Olmuş Mu?

Olden 1772 'yi beylik sözlerle anlatmak bir hayli zor; "Babil'in Asma Bahçeleri" mi desem, "Roma'nın Son Günleri" mi diye sayıklasam? Bilemiyorum! Öyle bir ortam düşünün ki, içine girdiğinizde kendinizi insanoğlunun başarıları karşısında alabildiğine ufacık hissedeceksiniz. Öyle bir parıltı girdabına kapılacaksınız ki buraya adım attığınızda, bunu inşa eden o yaratıcı beynin kıvrımlarına aynı anda hayranlık, gıpta, kıskançlık, sevgi ve öfke ile bakakalacaksınız.

Mürver Restaurant : İstanbul’un En İyisi

Mürver Restaurant hiç şüphesiz İstanbul'un en keyifli, lezzetli ve başarılı restoranı. Burada kendimi mutlu ve huzurlu hissediyorum. Tatlardaki istikrar ve ustalık, her ziyaret edişimde beni şaşırtıyor. Novotel'in tepesindeki bu muhteşem manzaralı mekanı en kısa sürede ziyaret ediniz.
Fıccın

Fıccın Restaurant: Eşi Benzeri Olmayan Bir Dünya

İstanbul'da, hatta belki de Türkiye'de Osetya yemeklerinin en güzel örneklerini sunan mükemmel bir lokanta anlatacağım şimdi sizlere. Fıccın, gabın, velibah, tulen çorbası gibi insanın damağında güller açtıran yemekleri deneyimleyebileceğiniz Fıccın Restaurant. Bugüne kadar bu mekanı ziyaret etmediyseniz, mutlaka bu yazıyı okuyun derim.
FIREROOM ATAŞEHİR

FIREROOM ATAŞEHİR: BİR SOKAK LEZZETLERİ ŞÖLENİ

Ataşehir'de açılan Fireroom, fine dining dokunuşları ile sokak lezzetleri sunma trendinin en yeni temsilcisi. Hazer Amani'nin imzasını taşıyan mekanın kokoreç, burger, falafel, churros gibi farklı mutfakların ürünlerini bir araya getiren bir yapısı olduğunu özellikle vurgulamamız gerekiyor.