Alaçatı kargaşası içinde çok güzel bir yer keşfettim. Hani o sel gibi akan insan güruhunun tam orta yerinde, adını bir zamanlar rüzgar gibi esen bir toprak ağasından (ya da Ayan’dan) alan, Hacımemiş denen yükselen değerin tam göbeğinde.
Adı Langaza… Üç beş masalık, inanılmaz kertede samimi bir işletme burası. Bir küçük lokanta. Benim içimde hiç beklenmedik şekilde harika duygular uyandıran bir lezzet üssü. Bir vakit Hacımemiş muhtarlığı olan viranenin yerinde kısa sürede yeşerivermiş. Şimdi gururla karşınıza dikiliyor.
Her parçasının bir mesajı, anlatmaya çalıştığı bir felsefe, açıklamaya çalıştığı bir ruh var Langaza Alaçatı‘nın. Yerdeki fayanslardan tutun, duvarı süsleyen Lipsos balığına kadar. Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın doğduğu Langaza‘nın ismini taşıması da hiçbir şekilde tesadüf değil. Burası mübadil mutfağının yemeklerini sunuyor ziyaretçilerine. Yani suyun öbür tarafından gelen harika insanların yediklerini…
Öncelikle şunu söyleyelim: Mekan küçük, yeri az, ismi duyulmaya başladı. Dolayısıyla siz mutlaka yer ayırtın gitmeden. Hiçbir gün rezervasyon olmadan gidilecek bir yer değil Langaza Alaçatı .
Bendeniz aşağıda adı geçen güzellikleri mideye indirdim:
- Hanya Böreği
- Muhammara
- Enginar Ezmesi
- Girit Kabağı
- Girit Ezmesi
- Tahinli Kalamar
- Karidesli Mücver
- Çapa Ciğer
- Bamyalı Levrek
- İncirli Mousse
- Lavantalı Sütlaç
Daha ne desem bilemiyorum sevgili dostlarım. Langaza Alaçatı‘da yaşadığım bu muhteşem ziyafetin ayrıntılarına geçmekten öte bir şey gelmiyor elimden.
Girit Kabağını çok sevdim, içindeki sarmısak tanelerini de. Harika bir iştah açıcıydı. Yemek öncesini masanızı süslemesine izin verin mutlaka derim.
Girit Ezmesi ise İstanbul’da Giritli’de yemeğe alışkın olduğum hafif acılı, nefis peynirin tadını damağınızda hissedebileceğiniz bir başlangıçtı. Her daim favorimdir.
Muhammara ise, uzun zamandır yediklerim içinde en iyisiydi. Ceviz içi, pul biber, sarmısak, kimyon… Hepsini ruhumda hissettim desem yeridir.
Başlangıçlar içinde benim açımdan en zayıf halka Enginar Ezmesiydi Langaza Alaçatı‘da. Diğer yediklerimin damakta çok kuvvetli olmalarından kaynaklanan izafi olarak bir zayıflık söz konusuydu burada aslında. Yani bu da güzel bir başlangıç sayılabilirdi diğerlerini yememiş olsaydım.
Bir diğer deneyimlediğim yemek de Hanya Böreği idi. Diğer bir adı da Girit Böreği olan bu güzelliğin içinde kabak ve patates olduğunu söyleyebilirim. Yumuşak, damakta çok patlamayan, lakin hoş hisler bırakan, çıtır çıtır olmayan türden bir börekti.
Ardından Tahinli Kalamar, Karides Mücver ve Çapa Ciğeri yedim. Tahinli Kalamar sadece hayatımda yediğim en güzel kalamar olmakla kalmayıp, o güne dek yediğim en güzel yemeklerden birisiydi. Bunu açık yüreklilikle ve üstelik de tahin sevmeyen birisi olarak vurguluyorum. Ağzımda dağılırken hissettiğim duyguları burada kelimelerle size aktarmam mümkün değil. Şunu bilin yeter: Böyle bir yemek için İstanbul’dan kalkıp Hacımemiş’e giderim!!!
Karidesli Mücver ve Çapa Ciğer için de söyleyeceklerim, gerçekten çok nefis oldukları yönünde sevgili dostlar. Hem karides, hem de mücveri çok seven bir kimse olarak bu ufaklıkların bir araya gelmiş olmaları beni çok mutlu etti açık konuşmak gerekirse. Hafiften yağını çekmiş olsa da, bu mücveri kesinlikle tavsiye ediyorum sizlere Langaza Alaçatı‘da. Ciğer ise, yaprak ciğer formatında masaya gelen, baharatı, marinasyonu, yumuşaklığı had safhada beni memnun eden bir çalışmaydı.
Ana yemek diyebileceğim Bamyalı Levrek ise, değme fine dining müesseselerinin, füzyon fanatiklerinin günlerce kafa patlatıp hazırladıkları yemeklere taş çıkartan, insanın damağına ılık bir mutluluk yayan bir çalışmaydı diyebilirim. Hafif, lezzetli, ılık, muhteşem…
Tatlılardan ise İncirli Mousse, bana kalırsa Lavantalı Sütlaç‘a göre bir adım öne çıkmıştı. Dolu dolu ve yediklerimizin yağını dengeleyen bir kıvamdaydı.
Sözün özü, Langaza Alaçatı , son dönemde yaptığım en büyük keşiflerden birisiydi bana kalırsa. Eğer Alaçatı’daysanız ve uğramazsanız büyük hata etmiş olursunuz.
Hacımemiş, 2012. Sk. No:48,
35937 Alaçatı,Çeşme/İzmir
T: (0232) 716 0166