Louis Bistro Karaköy’ün Yeni Menüsü

10 Shares
10
0
0

Daha önce hakkında olumlu bir yazı yazmış olduğum Louis Bisto Karaköy’ün modifiye edilmiş yeni menüsünü tattık geçen hafta. Açık konuşayım sevgili dostlar, ben bu mekanın hem konumunu, hem de yemeklerini çok beğeniyorum. Yemeklerden bu kadar hoşnut olmamın başlıca sebebi, mekanın füzyon gayesi ve “fine dining” ülküsü ile ağzımıza giren lezzetlerin belini kırmaması bana kalırsa.

Bu anlamda iki uç var benim gözlemlediğim:

1- Yeni Lokanta: Yerel lezzetlerin bir tabakta bulamaça dönüşmesinden oluşan füzyon… Ortalamanın üzerinde bir lezzet, ama neticede çoğu birbirini andıran kremamsı, merhemsi, lapamtrak bir icatlar curcunası. Tekrar ediyorum: Lezzetli! Lakin bir önceki paragrafta sözü geçen “belini kırmak” tam da bu işte.

2- Neolokal: Önümüzdeki yazının konusu olacak bu mekan, bana kalırsa bir “fine dining” laboratuarı. Lokal tatların yeniden ele alınması ve şiirsel bir sunumla karşınıza getirilmesi sözkonusu burada. Doymak için değil, tatmak için gidilen bir lokanta. Aynı tabağın içine üç zıt lezzeti koyup, yanyana arz-ı endam ettiren bir yaklaşım. Yeni Lokanta gibi tüm tatları karıştırıp pomat gibi size sunmuyor. Yani ince bir estetikle, hoş bir denge kurarak yanyana veriyor.

Bu iki ucun arasında duran bir yaklaşım bence Louis’ninki. Bir defa zarif olmak konusunda tam puan alır. Ayrıca hoş bir denge ile içiçe geçmiş tatların hem tatmak hem de doymak için önünüze getirildiği bir işletme. Bu da çok hoşuma gidiyor. Burada, daha önce kendisinden ağzımın suları akarak bahsettiğim gavurdağı bruschetta gibi yemeklerle lokal ile uluslararası mutfakların bir araya getirilmesi durumu var. Neticede, menünün tasarımı ve yemekleri oluşturan lezzetlerin ahengi bence üst seviyede. Alaturca ve Alafranga’nın aynı tabakta, birbiriyle dövüşmeden, savaşmadan güzel güzel geçinmesi bu fikrin adı bana kalırsa.

Neler mi yedim?

Dijon hardal ve vodka lime ile marine edilmiş levrek filetonun keyfine vardığım bir “Levrek Marine” indirdim mesela mideye. Üzerinde nar taneleri ile bir başka olmuştu tadı. Hafif ve yumuşacık bir başlangıçtı.

photo

Ardından tütsülenmiş siyah kinoa, füme ördek ve kuşkonmaz ile hazırlanmış “Ördekli Kinoa”nın keyfini çıkardım bir süre. Son dönemin moda ve sağlıklı yemek objesi kinoanın beklenilenin aksine yumuşak ördek füme ile uyumu mükemmeldi.

IMG_7329

Bir sonraki lezzet infilakı, kapari salsa ile sunulan, çıtır susam kaplı, mayonez, hardal, limon suyu, yeşil soğan, taze nane ile harmanlanmış ton balığından müteşekkil “Tuna Cake Roll” ile yaşandı. Bu güzide arkadaşın tadı damağımda kaldı desem yeridir. Uzun zamandır yediğim en yaratıcı “roll” buydu. Altı, üstü, her yeri sürpriz doluydu.

IMG_7311

Daha önceki yazımda gavurdağ bruschettadan bahsetmiş olduğum için burada detayına girmiyorum. Ama parmaklarımı yedim, onu belirteyim.  Kızartılmış keçi peyniri de hoş ve zarif bir başlangıçtı, ama en favori yemeğimdi, diyemem.

IMG_7343

Arada tadına baktığım, enginar yatağında gelen “Yengeç Gratin” de çok lezzetliydi. Kremalı ince yengeç şeritlerinin ege otları ve panko ile harmanlanıp sunulduğu bu güzellik de başlangıç için kuvvetli bir aday olarak her ziyaretinizde masanızda yer alabilir.

photo[1]

Sonrasında ise hunhar bir burger “orgy”si yaşandı. Kelimelerle anlatmam hayli güç bunu. Masaya gelenler şunlardı:

Mini poğaça Burger : Ev yapımı poğaça ekmeği içinde 60gr dana kıyma, karamelize soğan, çıtır soğan, marul, domates, kokteyl sos, patates kızartması, ev yapımı acı hardal ve ejder sos ile. (Mekanın “imza” yemeklerinden birisi bu. Burger seviyorsanız, kalabalık bir grupsanız, başlangıç mahiyetinde ortaya söyleyiverin.)

Fondue Burger : Açma ekmeği arasına, eritilmiş biralı edam ve çedar peynirine bandırılmış hamburger köftesi, yeşillik,domates, ve karamelize soğan, patates kızartması ile. (En beğendiğim burger! Ağzımda bir eridi, bir kayboldu, bir patladı, bir sakinleşti. Yerken soğan ve peynirin köfteye ilk karıştığı an kendimden geçtim diyebilirim.)

Röşti Burger : Kızarmış rende patates arasında hamburger köftesi, özel tatlı yer fıstığı & demirhindi, soğanlı acı sos ve soğan halkaları ile. (Açıkçası çok benlik değildi. Pek bir iz bırakmadı.)

IMG_7409

IMG_7374

Ardından enfes bulduğum bir yemek geldi masaya: “Steak Tartare Lahmacun”  Worcester sos, kapari, turşu, soğan, ketçap ve hardal ile tatlandırılmış bonfile kıyması. Bana kalırsa damaklara bayram ettiren, insanın içine mutluluk yayan bir yemekti bu. Benim için, bildiğim lahmacunun, soğuk soğuk yenen, daha lezzetli bir çeşitlemesi gibiydi.

IMG_7421

Kapanışı ise tatlılardan bir medley ile gerçekleştirdik:

Panna Cotta:  Hafif muhallebi kıvamında, belki jelatini az, ya da yok. Ben beğendim.

Beyaz Çikolatalı Lava Kek : Hani patlattığınızda içinden güzellikler fışkıran tatlılar var ya, işte onlardan. Kıvamlı, hoş, hafif.

Biskremli Mozaik Pasta: Benim kalemim değil, ağır.

Darmadağın Profiterol: Güzel bir fikir. Lezzeti için aynı şeyi söyleyemem. Gerçek bir profiterolü tercih ederim.

IMG_7492

Sözün özü için tekrar başa dönelim ve diyelim ki, “Bu mekanda yediklerimden çok büyük oranda hep memnun kalıyorum. Değiştirilmiş yeni menüsü için de düşüncelerim aynı noktada. Farklı mutfakları ve zıt lezzetleri bir araya getirip bunları, yemeğin belini kırmadan zerafetle sunmak önemli bir maharetttir. Umarım başarılı olur Louis Bistro”

10 Shares
1 comment
  1. “fine dining ülküsü ile ağzımıza giren lezzetlerin belini kırmaması” Bu anlatım ve tespite bayıldım. Sevgiler, daha nice lezzetli günler 🙂

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You May Also Like

1924 Rejans Restaurant

TOKİSTANBUL Bugün eski İstanbul’dan pek bir şey kalmadı elimizde. “Nerede Direklerarası’ndaki o eski Ramazanlar?” gibisinden bir şeyler geveleyip,…
Olden 1772

OLDEN 1772 : O İhtişama Bu Yemekler Olmuş Mu?

Olden 1772 'yi beylik sözlerle anlatmak bir hayli zor; "Babil'in Asma Bahçeleri" mi desem, "Roma'nın Son Günleri" mi diye sayıklasam? Bilemiyorum! Öyle bir ortam düşünün ki, içine girdiğinizde kendinizi insanoğlunun başarıları karşısında alabildiğine ufacık hissedeceksiniz. Öyle bir parıltı girdabına kapılacaksınız ki buraya adım attığınızda, bunu inşa eden o yaratıcı beynin kıvrımlarına aynı anda hayranlık, gıpta, kıskançlık, sevgi ve öfke ile bakakalacaksınız.

Mürver Restaurant : İstanbul’un En İyisi

Mürver Restaurant hiç şüphesiz İstanbul'un en keyifli, lezzetli ve başarılı restoranı. Burada kendimi mutlu ve huzurlu hissediyorum. Tatlardaki istikrar ve ustalık, her ziyaret edişimde beni şaşırtıyor. Novotel'in tepesindeki bu muhteşem manzaralı mekanı en kısa sürede ziyaret ediniz.
Fıccın

Fıccın Restaurant: Eşi Benzeri Olmayan Bir Dünya

İstanbul'da, hatta belki de Türkiye'de Osetya yemeklerinin en güzel örneklerini sunan mükemmel bir lokanta anlatacağım şimdi sizlere. Fıccın, gabın, velibah, tulen çorbası gibi insanın damağında güller açtıran yemekleri deneyimleyebileceğiniz Fıccın Restaurant. Bugüne kadar bu mekanı ziyaret etmediyseniz, mutlaka bu yazıyı okuyun derim.
FIREROOM ATAŞEHİR

FIREROOM ATAŞEHİR: BİR SOKAK LEZZETLERİ ŞÖLENİ

Ataşehir'de açılan Fireroom, fine dining dokunuşları ile sokak lezzetleri sunma trendinin en yeni temsilcisi. Hazer Amani'nin imzasını taşıyan mekanın kokoreç, burger, falafel, churros gibi farklı mutfakların ürünlerini bir araya getiren bir yapısı olduğunu özellikle vurgulamamız gerekiyor.