Yüksek Kaldırım coğrafyası bizim çok eski göz ağrımız. Bir zamanlar, okuldan çıkar çıkmaz bazen ikinci el gitar bakmak, ya da en son çıkan bazı şarkıların notlarını bulma ümidiyle, bazen zaman bolluğundan bunalıp salt vakit öldürmek için, ya da Beyoğlu’na çıkıp birkaç saat sonra yaşanacak türlü çılgınlıklara kestirme yol teşkil ettiği için kendimizi buraya atar, bakına bakına yürürdük. Akan insan seli içinde adamı içine çeken tuhaf bir yan vardı.
Şimdi insan seli belki bir nebze daha çeşitlendi. Mekanlar daha melezleşti belki ve esnafın yemek yiyebileceği eski püskü lokantalar, rengarenk giysileri ile sokakları dolduran parasız ve genç Avrupalıların cirit attığı hostellere, müzik mağazaları üçüncü nesil kahve dükkanlarına karıştı azıcık. Bu rengin içinde bendeniz de, -eski alışkanlıklar zor ölür mottosundan mütevellit- Yüksek Kaldırım gezinmelerime devam ettim seneler içinde.
Bu gezintiler esnasında methini duyduğum Robin’s Galata‘da aldım bir gün soluğu. Daracık bir binanın teras katına çöreklenmiş bu ilginç lokantanın kuvvetli menüsünü de sizlerle paylaşmak istedim.
Konumu itibarıyla son derece çekici bir lokanta Robin’s Galata. Bir defa, tam yanı başında yükselen o muhteşem Galata Kulesi’nin gölgesinde yemek bile büyük bir ayrıcalık bana kalırsa. İnsan gözlerini alamıyor bu muazzam kuleden. Tüm derdi Babil kulesinin inşası sırasında Tanrı’nın gazabına uğrayıp farklı lisanlar konuşmaya başlayan zavallı insancıkları bir araya getirmek olan Joyce’un hayaleti dolaşıyor adeta çok yakınlarda. Yani manzaraya, lokasyona, ortama tam puan Robin’s Galata’da.
Şef Bilal Mert‘in, gastronomi alemimizde şiddetle esen son dönem rüzgarlarını arkasına aldığını söylemek olası. Tadım menüsü olan, hem göze, hem mideye hitap etmeyi hedefleyen, nispeten minimalist ve “progressive” bir deneyim yaratıyor Robin’s Galata. Zaten trend bu yönde. Bundan şikayetimiz yok. Bundan önce yerel malzeme kullanan, geleneksel mutfağımız ve modern yaklaşımları öpüştüren lokantaları hep saygıyla karşıladık. Hemen hemen çoğunu da yazdık.
Tek itirazımız “kantarın topuzunu kaçıran”lara oldu bu süreçte. Yani harika bir füme etin üzerine ağır bir çikolata sosu boca edip, “deney yaptım” diyenlere sırtımızı döndük. Onun dışındaki maceralara hep “ufuk açıcı” muamelesi yaptık. Robin’s Galata da, benim dağarcığımda, deneyen, çalışan, ama bunları yaparken de sağlam bir altyapıyla ayakları yere basan bir işletme. Kendilerini tebrik ediyorum.
Deniz börülcesi yatağında Midye ve Vongole yedim mesela burada. Acı yağ, midye suyu, maş fasülyesi kullanılmıştı. Midyeye bayıldım tek kelimeyle. Uzun zamandır yediklerim içinde en iyisiydi. Alancha ile yarışırdı diyelim.
Aynı tabakta arz’-ı endam eyleyen kalamar ve karidesin tazeliklerini çok beğendim. Başlangıç kategorisinde ve tadımlık olarak sipariş etmelisiniz mutlaka.
Ne çok sert ve gergin, ne de ağızda pamuk gibi dağılan yumuşaklıkta, orta karar bir Ahtapot yedim Robin’s Galata’da. Instagram paylaşımları yaptığımda, insanların yorumlarından anladığım kadarıyla ahtapot memleketimizde sevilmiyor. Artık şeklinden dolayı mı, başka bir sebebi mi var gerçekten bilemiyorum. Instagram takipçilerimin bütüm kibarlıklarıyla “iğraaanç!” diye hönkürerek yorumladığı ahtapot, bence harika bir yemek ve layıkıyla pişirildiğinde, tam da bu lokantada yapıldığı gibi oluyor. Tek sıkıntı sosta sanırım. Daha yakışan, azıcık ekşimtırak bir deneme daha iyi giderdi diye düşünmekteyim. Kıtır kıyma, maydanoz ve kırmızı biber püresi ile sunuluyor.
Lagos Carpaccio’ya bayıldım resmen. Havyar ve limon vinaigrette ile sunulan bu güzelliğin incecik dokusunda kendimi kaybederken carpaccio’nun mucidine dua ettim sessiz sessiz.
Yoğurtlu patlıcan püresi ve pancar ile sunulan Kabak Çiçeği Dolması iyi olmasına iyiydi, ama yakın zamanda Cunda’dan gelmiş birisi için doğru bir seçim olmazdı bana kalırsa. Çok daha taze ve güzellerini yedim orada. Aynı şekilde Kabak ve Humus ikilisi ile servis edilen açılış yemeği bana kalırsa tat açısından zayıf kalmıştı. Damağımızı güçlü tatlara boğduktan sonra bu yemeği hiç hissedemedim.
Minekop ise gerçekten hem sunum hem lezzet olarak beni benden aldı. Sulu, beyaz, dolu dolu bir patlama yaşadım damağımda. İstiridye mantar püresi, deniz börülcesi ve kuzukulağı ile uyumu mükemmeldi.
Midye, vongole, lagos, karides, bisque ile sunulan Deniz Ürünlü Risotto, tam olması gerektiği kıvamda ve dirilikte bir yemekti. Beklemesine rağmen donup perişan olmadı ve yemek boyunca “yenebilir”liğini korudu. En çok bu yanı ve tabii ki içindeki ürünlerin tazeliği hoşuma gitti.
Sonrasında bana kalırda mekanın favori yemeklerinden birisi olan Küşleme süsledi sofrayı. Sakızlı patlıcan püresi ve mantarlı börek ile servis edilen etin muhteşem yumuşaklığına hayran kaldım. Ama yanında getirdikleri böreğin lezzeti ayrı bir dünyada gezintiye götürdü resmen beni. Empanad(i)a diyebileceğim bir formatta hazırlanmış börek için bile bu yemeği sipariş edebilirsiniz.
Porçini mantar püresi, pancar ve armut ile servis edilen Ördek ise mekanın bir diğer özel yemeği. Özellikle kağıt gibi ince kesilmiş pancarın varlığı ve ördeğin beklenmedik yumuşaklığı, bu yemeği cazip hale getiriyor. Normalde riskli bir yemek olan ördeğin altından çok başarıyla kalktıklarını söyleyebilirim.
Tatlı faslında ise Sufle ve Dondurmalı Profiterol yiyerek sağlam bir cila çektiğimi söylesem yeridir sevgili dostlar. Her ikisi de kıvamlı ve güzeldi, ama sanki profiterol bir adım ön çıkacak bir coşkuya sahipti.
Netice: Manzarası, yemekleri, terasında içinize çekebileceğiniz hafif tuzlu Sarayburnu havası ve Galata Kulesi’nin muhteşem dostluğuyla Robin’s Galata’dan keyif alacağınızı garanti ediyorum.
Robin’s Galata
+90 (212) 245 94 43
info@robins.com.tr
sahkulu mahallesi, galipdede caddesi, no:56 galata / beyoglu / istanbul