Divan markasının benim nezdimde en temel özelliği, ilk ortaya çıktığı günden beri, bir çeşit “toplam paket” politikası gütmesi ve tüm adımlarını bu paket doğrultusunda atması galiba. Herhangi bir Divan işletmesine gittiğinizde, “Aman Allahım, öldüm bittim, her şey rezalet, hiç memnun kalmadım” deme olasılığınız bana kalırsa çok düşük. Bunun başlıca sebebi, yukarıda belirttiğim “toplam paket” politikası doğrultusunda gözetilen inanılmaz denge.
Yemeklerinizden memnun kalmayabilirsiniz, ama manzara muhteşemdir. Yeriniz kötü olabilir, ama çok lezzetli bir yemeğe denk gelmişsinizdir. İstanbul’un en hareketli ve güzel yerlerinde birdenbire karşınıza çıkan bir Divan’a oturmuş, keyif yapmaktasınızdır. Bu işletmelerde her şey birbirini tamamlar ve denge kurulmuş olur. Bana kalırsa çok zekice kurgulanmış bir yaklaşım bu.
Divan Brasserie Beyoğlu ise uzun zaman önce bir Mekanist etkinliği için gittiğim ve manzarasına hayran olduğum bir mekandı. İnsan Sarayburnu’na bakabildiği her noktada, bence dertlerini unutabiliyor sevgili okurlar. O manzara, ülkeyi yönetenlerin korkunç çabalarına rağmen hala bozulmuyor işte. Bizans ve Osmanlı’nın ortak gayreti, gerçek çapulcuların tüm çabalarına karşın ayakta kalmayı başarıyor. Bendeniz de bu manzaranın önüne her geçişimde başka bir dünyanın hülyalı coğrafyasında huzur dolu gezintilere çıkıyorum. Sözün özü, Divan’ın manzarası on üzerinden on almayı hak ediyor.
Yeri ise gerçekten çok kolay: İstiklal Caddesi’nin üzerindeki Merkezhan’ın 5 ve 6. katlarında, dünyanın en güzel görüntülerinden birini kucaklayacak şekilde duruyor Divan Brasserie Beyoğlu. Odakule’nin oradan çıtığınızda hemen karşınızda bulabilirsiniz.
Gelelim yemeklere… Bendeniz avokado, domates, fesleğen, kapari ve kokteyl sos ile şenlendirilmiş “Karides Kokteyl”in tadını sevdim öncelikle. Kapari ve fesleğen benim için hangi yemeğin içinde olsalar lezzet kattıkları için, karidesler de taze olduğundan, hoşuma gitti. Hafif ve insanın içini açan bir başlangıç. Yine de, avokado insanı olmadığımı belirtmem lazım bu noktada. Avokadosu “Olmasa da olur” kategorisinden…
Diğer bir başlangıç da, fırınlanmış domates, kapari, fesleğen ile hazırlanmış bruschetta’lardı. Açık konuşmak gerekirse Karaköy’deki Louis’te yediğim gavurdağlı olan versiyondan sonra, ben diğer hiçbir bruschetta çalışmasını büyük bir aşkla nakşedemiyorum hafızama. Güzeldi, iyiydi, hoştu, ama bir Alex değildi işte!
İşin en hoş yani, tüm Divanlar’da olduğu gibi, burada da servis ettikleri harika, sıcacık, çıtır çıtır ekmekleri de getirdiler masaya. Kendi lezzeti olan, başka bir yiyeceğe katık edilmeyen ekmekleri oldum olası sevmişimdir. Buradakiler de öyleydi.
Tadımda bir de carpaccio seansı yapıldı. Üstelik de hem dana hem de ahtapot carpaccio’nun tadına bakıldı. Flamingo’da yediğim ahtapot carpaccio’nun yanından bile geçemeyecek olsa da, kendi dünyası içinde “idare eder” bir lezzeti vardı yediğimin. Bazen lokantalar kendi alanlarının dışında çıkınca, yaratıcı olunması gereken yemeklerde pek becerikli olamıyorlar bu olaydaki gibi.
Dana olan ise güzeldi, ama üzerine koydukları yeşilliklerden oluşan malzeme bence çok fazlaydı. Etin tadını gölgeleyecek şekilde kurgulanmış bir yemekti. Ayıca etleri de biraz ince kesmek mümkün olsaydı daha iyi olurdu kanaatimce.
Ana yemek faslında pizza, pasta ve et yemeklerini indirdik mideye. Pizza mantarlı, dana jambonlu, kekikli ve domates sosluydu. Çıtır çıtır formuyla tam benim hoşuma giden kıvamdaydı. Resmen odunun kokusunu aldım yerken ve çok hoşuma gitti.
Pasta familyasından ise acı biber, karides, midye, kalamar ve karides soslu Calamarata süsledi masamızı. Belki de en beğendiğim yemeklerden birisi bu oldu. Al dente usülüne uygun, diri, dişe dokunur, yapışmayan kıvamda bu yemeğin, biraz Türk damak tadından uzakta olsa da, deniz mahsülleriyle raks edişi çok hoştu.
Et faslında, ağır ateşte güzel güzel pişmiş, çatal ile dokunduğunuzda lime lime olmaya teşne bir “dana kürek” arz-ı endam eyledi. Gerçekten çok lezzetli bir yemek olduğunu itiraf etmem gerekiyor. Bu Divan’a gittiğinizde, böyle güzel bir küreği püreyle ağzınızda erite erite Boğaz’a karşı mideye indirmenizde kesinlikle hiçbir beis görmüyorum.
Tatlı babında ise trileçe (but of course!) ve cheesecake yedik. Trileçe yediklerim arasında en iyisi değildi (hala İsmet Baba ve Yusuf Usta’yı unutamadığımı söyleyebilirim bu mevzu açıldığında). Cheesecake ise papilalarım üzerinde averaj bir dokunuşa yol açtı.
Netice ise çok net:
Yemekleri çok mu beğendin Alp? EH…
Memnun kaldın mı orada olmaktan? Kesinlikle evet!
İşte Divan’ın becerisi bu…
Not: Fiyat/Performans meraklıları için hiç uygun bir mekan değildir Divan. Bunu vurgulamadan edemedim.
Tom Tom Mah. İstiklal Cad. Merkezhan 5.&6. Kat
No:181 Beyoğlu / İstanbul