İstanbul Coffee Festival

30 Shares
30
0
0

Karaköy’de yağmurlu bir gün… 19. yüzyılda İstanbul’daki Rum çocuklarının eğitimi için açılmış, seneler sonra öğrenci yetersizliği sebebiyle kapatılmak zorunda kalınmış, neo-klasik mimari tarzıyla insanı hemen etkisi alan Galata Rum Okulu‘nun önünde dikiliyorum. Kendisiyle Bienal esnasında tanıştık bu binanın; öncesinde içine girmişliğim yok.

Hava gayet kasvetli. İnsanı mutsuz eden standart depresiflikte bir İstanbul gününün içinde debeleniyorum. Yine de içimde bir mutluluk var. Bunu açıklamak ilk başta zor gelse de, kısa bir süre içinde atmosferle tezat teşkil eden halet-i ruhiyemin sebebini kavrayıveriyorum:

Enfes bir kahve kokusu!

Açık konuşmak gerekirse, dünyanın en kahve seven insanı değilim. Evet içerim bu mereti, zaman zaman da büyük keyif alırım. Dünyada ve memlekette kahve çeşitliliği ve sunum renkliliği üçüncü dalga kahve akımıyla alıp yürüdüğünden beri, daha çok içer oldum; bu da bir gerçek.

Şimdi, Galata Rum Okulu’nun önünde dikilmiş, İstanbul Coffee Festival maceramın başlamasını sabırla beklerken, sadece binanın önünü değil, tüm Karaköy’ü kaplayan kahve kokusunu içime çekerek, insanın alışkanlıklarının zamanla nasıl değişebildiğine şaşıyorum. Kırk senelik çay adamı olan bendeniz bir kahve yazısı yazıyorum işte. Bundan ötesi var mı?

IMG_9744

İstanbul Coffee Festival’ in tüm havasını içime çekebilmek için Rum Okulu’unun katlarını birer birer dolaşıyorum.  İstanbul’un önde gelen  kahve mekanları, özel kahve ve içecek markaları ile kahve makinası üreticileri standlarını açmış bekliyorlar. Profesyonel baristalar gösteri ve sunumlarını gerçekleştiriyor.

Sınırsız tadım ve ikram var. Tasarım ürünleri sergileniyor bazı odalarda. İnteraktif workshoplar, seminerler, akustik konserler karşıma çıkıyor. Sanat sergisini incelerken, kahvenin sanatla kucaklaşmasından neler çıkabileceğini görüp hayrete  düşünüyorum. Coffee Sapiens, Coffee Nutz, Kronotrop, Nespresso,Brew Lab, Press Karaköy,  MOC istanbul, Heisenberg ve bildiğimiz tüm markalar yerlerini almış, hünerlerini sergiliyorlar. Özellikle Heisenberg’in Breaking Bad conseptli sunumu en akılda kalıcı olanı. Fonda New Orleans kafasında bir jazz melodisi canlı canlı çalarken onları seyretmek ayrı bir keyif veriyor.

IMG_9775

IMG_9819

Organizasyonun sosyal medya duvarını Mekanist yönetiyor ve harika bir iş çıkartıyor. İlgili hashtag’ler ile instagramda paylaşılan tüm fotoğraflar LCD ekranlarda gösterilip herkesin paylaşımına açılıyor Mekanist tarafından. (Bu başarılı çalışmanın rengarenk meyvelerini görmek için bu linki tıklamanız yeterli: Mekanist Sosyal Medya Duvarı).

Ve dört gün gelip geçiyor bütün hızıyla…

Sözün özüne gelelim şimdi:

Benim açımdan bu organizasyon iyi düşünülmüş ve amacına ulaşmış bir çalışma. Kahve konusunda “masanın her tarafı” ilk defa bu şekilde bir araya geldi İstanbul Coffee Festival’de. Üreticiler, tüketiciler, satıcılar, yan sanayi herkes birbirini gördü, tanıştı ve bana kalırsa tatmin oldu.

Fakat herkesin şikayeti ortaktı kanaatimce: Mekanın içini saran inanılmaz kalabalık, birbirini ezen insanlar, yere dökülen kahveler, rezervasyon yapılmadan girilemeyen workshoplar, aynı noktada durmayı imkansız kılan bir arbede…Üstelik de giriş paralı olmasına karşın. Sabah erken saatlerde gitmezseniz, açıkçası pek bir fikir edinemeyeceğiniz bir ortam oluştu özellikle haftasonunda. Bu durum İstanbul Coffee Festival’in zayıf yanıydı.

IMG_9752

Burayı saran kalabalık 2015’te kahvenin yükseleceğini ve yeni mekanların hızla açılacağını gösteriyor. İnsanımızın kahveyi sevmeye ve anlamaya başladığını da. Bunlar güzel; lakin önümüzdeki sene, aynı kalabalık ve kargaşa ortamı yaratılırsa gideceğimi hiç sanmıyorum.

Yine de kahveyi orta düzeyde seven bir insan olarak, burada harcanan çaba karşısında şapka çıkarmadan da edemiyorum.

Keşke Türkiye her konuda böyle emek harcasa da biraz ileri gitsek!

30 Shares
2 comments
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You May Also Like