Şişhane mıntıkasında, dalgınlıkla önünden geçerken fark edemeyebileceğiniz, küçük, sımsıcak bir lokantayı anlatacağım bugün. Adı Da Vittorio…2009 senesinden beri bendenizin pek sevdiğim Pera Thai’in komşusu olarak müşterilerini ağılıyor. Pera Thai’de yediğim yemekler esnasında, her defasında, “Neden şurada yemiyoruz?” diye kendi kendime sorduğum, fakat nedense gitme fırsatı bulamadığım Da Vittorio’yu, sonunda imkan yaratıp ziyaret ettim.
(Bu arada Pera Thai konusunda bir yazı yazmamış olduğumun da farkındayım, ama tembellik dışında geçerli bir sebebi yok bu durumun)
Tam nerede diye sorarsanız, Tepebaşı’ndan Şişhane’ye giderken, Meşturiyet Caddesi üzerinde, o muazzam Öğretmenevi’ni geçtikten sonra sağda görebilirsiniz bu şirin lokantayı. Dekorasyonu gereği biraz karanlık ve gözlerden ırak duruyor, dikkatli bakın.
2009 yılında Vittorio Sindoni tarafından kurulmuş. Sindoni, Palermolu bir İtalyan. New York’ta İtalya’da yıllarca çalıştıktan sonra, Paper Moon projesi için 1996 yılında İstanbul’a gelmiş, 2007 senesinde Spice Market’in açılması için yine soluğu kentimizde almış. Bice’de çalıştıktan sonra da kendi lokantasını açmaya karar vermiş.
Vittorio için bir parantez açmak lazım sanırım. Ambians, yemekler, vs. gibi konulardan söz açmadan önce bu adamı iyi tanımamız gerekiyor. Zira mekana havasını veren, müşterileri buraya çeken, bu lokantayı bu denli popüler yapan, insanları sıra bekleten sadece yemekler değil, Bay Sindoni’nin ta kendisi…
Nusr’et Steakhouse’dan bahsederken özellikle Nusret’in üzerinde durmuştum. Mekanı ayakta tutan, adeta her şeyin üzerine inşa edildiği kişi oydu çünkü. (Not: İşletmesinin yarısını Doğuş Grubu’na satmış ve 5 yeni şube açacağını öğrenmiş olduğum için büyük üzüntü içerisindeyim. Asla aynı hava olmayacaktır bu kadar büyüyünce.)
Burada da, tıpkı Nusret örneğinde olduğu gibi, Vittorio Sindoni’yi masaların arasında koşuştururken, müşterilerle sohbet ederken, hatta bizzat yemek servisi yaparken görüyorsunuz. Çok sıcak kanlı, sürekli bir gözü ile sizi takip eden, işlerin yolunda gitmesini sağlayan, her yediğiniz lokmada, memnuiyet seviyenizi ölçecek şekilde, ama asla sizi rahatsız etmeden takip eden enteresan bir kişi. Bu adamın lokantadaki enerjisini görünce, işlerin neden iyi gittiğini hemen anlayıveriyorsunuz.
Gelelim mekanın değerlendirilmesine:
Dekorasyona tek kelimeyle bayıldım. Bir mekanı daha sıcak, daha mutluluk verici yapmanız bence mümkün değil. Her kimin eli değmişse kendisine tebriklerimi iletiyorum. Renkler, ışıklandırma harika. Bu kadar küçük bir mekana bu kadar masa koymak ve buna rağmen insanların kucak kucağa olmadan, kendi alanlarına sahip olarak yemek yemelerini sağlamak büyük başarı. Duvardaki siyah-beyaz resimler, insanın iştahını kabartan sıra sıra dizilmiş şaraplar mekana ayrı bir hava katıyor.
Kapıdan girdiğinizde üç maymun resminin olduğu salon ve hemen sağda duvarları siyah çerçeveli fotoğraflar ile donatılmış küçük bir yemek odası var. Ben daha geniş olan salonda oturdum.
Da Vittorio’nun atmosferindeki en temel sorunlardan biri, küçük olmasından kaynaklanan gürültü problemi. Doğal olarak herkes bir ağızdan konuşmaya başladığı zaman insan kendi söylediklerini bile duyamıyor.
Müşteri profili, kazanç seviyesi ve yemek zevki iyi, genelde dostlarla sohbet etmek ve hoş bir yemek deneyimi geçirmek isteyen insanlardan oluşuyor. Piyasa mekanı değil yani. Herkesin birbirini süzdüğü, incelediği ve bir şeyler umduğu yerlerden değil. Gelenlerin tavırlarından, Da Vittorio’da müdavim müessesesinin ciddi şekilde çalıştığını gözlemledim. İçeri girenlerin Vittorio Sindoni ile kucaklaşması, uzun uzun konuşmaları, mekanı düzenli olarak ziyaret eden bir kitle olduğunu gösteriyor.
Menüye baktığımızda klasik İtalyan’dan ziyade Sicilya mutfağına kayan bir yan bulmak mümkün. Ben doğal olarak kendi tattıklarımı anlatacağım.
Öncelikle bıldırcın yumurtalı tartar ve roka salatalı ızgara kalamar yedim. Hiç utanmadan söylüyorum ki, koskoca bir tartar tabağını kendi başıma mideye indirdim. Hiç pişman değilim sevgili dostlar. Hafif yüzüm kızardı, belki kolesterolüm tavan yaptı, hatta tansiyonum yükseldi. Ama bu deneyime değerdi. Satırla kıyılmış, soğanla ve maydanozla harmanlanmış dana etinin lezzetini şimdi bile unutamıyorum. Bunu mutlaka deneyin derim.
Roka salatalı ızgara kalamar da lezzetliydi, ama bugüne dek daha güzel kalamar kombinasyonları denediğim için uzun uzun yazmayacağım. Hafif ve şık bir giriş yemeği diyebilirim.
Ardından günün risottosunu söyledim. Farklı mantar çeşitleri ile pişirilmiş bir risottoydu. İşte lokantayla ilgili tek hayal kırıklığım burada oldu. Risottoyu lezzetsiz, aşırı sert ve diri buldum.
Kırmızı şarap ve balsamik sirkede pişirilmiş dana bonfile ise enfes bir yemekti. İyi bir kırmızı şarap ile damağıma bayram ettirdi. Yumuşak ve şarabın tadını taşıyan, balsamik sikeyi ise çok hafif hissedebildiğim bir kombinasyondu.
Şarap olarak Sevilen Centum sipariş etmek istedim, fakat kalmadığını belirttiler. Önerileri üzerine Selendi’nin bir şarabını denedim. Selendi 2009…Koyu bordo renginde, koyu meyvaların aromaları aldığım, hafif tanik, kırmızı etle çok iyi giden bir sek şaraptı diyebilirim.
Tatlı olarak Crem Brulee ile geceyi noktaladım. Tam kıvamındaydı.
Hesap konusuna gelince, doğal olarak az değildi diyebilirim. Kişi başı 150 TL’den aşağı çıkamayacağınızı belitmemde fayda var.
Fakat iyi yemek, böylesi bir hizmet ve atmosferin bir bedeli olmalı diye düşünüyorum. Yeme içme kültüründe hala yeterince ilerleyememiş bir memlekette fark yaratmanın karşılığını almanızdan daha doğal ne olabilir?
Mutlaka rezervasyon yaptırın. Kapıdan girip yer bulmak neredeyse imkansız.
Sözün özü, hem romantik akşam yemekleri için, hem de doğumgünü gibi özel günlerde gidebileceğiniz ve çok keyifli bir gastronomik tecrübe edineceğiniz şık bir mekan Da Vittorio. En azından bir kere gidip zevkine varmanızı tavsiye ederim.
Da Vittorio
Meşrutiyet Caddesi Ansen 130
Tepebaşı İstanbul
Tel: (0212) 245 88 17