KENTSEL DÖNÜŞÜM KISKACINDAKİ KADIKÖY’DE SON DURUM
Öncelikle Bağdat Caddesi’nin durumunu herkesin bildiğini farz ederek, burada raylı taşımacılıktan ötürü ortaya çıkan inşaat mezbelesi, kentsel dönüşüm faciası ve fahiş fiyatlı dükkan teröründen muzdarip markalar gibi konuları temcit pilavı gibi ısıtıp tekrar önünüze getirmeyeceğim.
Çocukluğumun keyifli yerlerinden birisi olan Bağdat Caddesi’nin yukarıda saydığım meselelerden ötürü kangren olduğunu artık sağır sultan bile duydu diye düşünüyorum.
Böyle bir durumda adam gibi yemek yiyecek yerlerin de bu coğrafyayı ya terk ettiğini ya da buradan uzak durduklarını tahmin etmek için fizik profesörü olmaya gerek olmadığını söyleyebiliriz.
Bu ahval ve şeraite bağlı olarak, hiç şüphesiz bendeniz de uzun bir süredir ya Avrupa yakasında ya da Kadıköy merkezde takılıyorken buldum kendimi. Pek sevdiğim bu bölge nice zamandır uzak bir hayal gibi belleğimin bir köşesinde duruyordu adeta.
Tam bu makuz talihe okkalı bir küfür savurup “Ne olacak bu caddenin hali!” edebiyatı yapmaya yeltenecekken, karşıma hiç beklemediğim bir anda Neni Brasserie adında yeni bir lokanta çıkıverdi.
Daha önceki yazılarımda defalarca belirttiğim gibi, o zamana kadar adında “Brasserie” veya “Bistro” gibi kelimeler bulunan yerlere (Paris’te olmadıkça) iyiden iyiye tedirginlikle bakan bendeniz, bu yeni mekanı görünce bir yandan sevindim, bir yandan hayrete düştüm, öte yandan da “iyi şeyler de oluyor” iyimserliğine hiç beklemediğim bir zamanda geri dönüverdim.
Okuyacaklarınız bu duyguların dışavurumu olarak kabul edilebilir.
PARİS’TE KURACAĞIN MEKANI İSTANBUL’DA AÇMAK ÇILGINLIĞI
Mutluluğumun kaynaklarından bir tanesi, Neni Brasserie‘nin “Paris’te ne açacaksam, aynısını burada da yapabilirim!” mantığını taşıyan idealist tavrı. Aslında bunu lafın gelişi söylüyorum, zira bizlere hayalcilik gibi gelen şeyler bazen çok gerçekçi ve elle tutulur hedefler olabiliyor.
Mekanın dekorasyonu, çalan müzik, sunulan yemekler, sahipleri ve çalışanlarının servis anlayışı, hemen hepsi aynı senaryonun bir parçası olarak bizi yaşadığımız ülkeden biraz koparıp, daha “güzel şeylerin” olduğu başka bir memlekete götürüyor adeta. Bunun için kapıdan adım atmanız yeterli.
Duvardaki devasa aynadan, çalan cazın yer yer kadifemsi, bazen de isyankar tınılarına, uzak bir geçmişin anılarını yansıtan tablolardan, yerlerdeki taşlara kadar her şey bu eksende dönen farklı bir dünyanın ayrıntıları olarak bizleri sarıp sarmalıyor. Düşünenlere bravo! Neni Brasserie’ye atmosfer için her şeyden bağımsız bir alkış.
Bu mantık, adeta kanser gibi Cadde’yi saran o zincir cafelerin insafına kalan insanımız için nevi kurtuluş olabilir sevgili dostlar. Bu söylediğimi yabana atmayın, zira üç aylık bu lokantanın daha şimdiden mutlu mesut bir müşteri kitlesi oluşmuş durumda. Yani birileri şimdiden görmüş ışığı. Buna ziyaretim esnasında tanıklık ettim.
DENEDİKÇE MUTLULUK VEREN BİR MENÜ
Neni Brasserie’de çok keyifli bir deneyim yaşadım gastronomik açıdan. Burada mideye indirdiğim yemekleri dengeli, kararında deneysellik içeren, “tazeyici” ya da zarafet yüklü diye nitelendirebilirim oturup düşündüğümde.
Yaşamın her alanında mutlu olmaya ihtiyacımız olan bir dönemde, mutluluk verici yemeklerin servis edildiği bir mekana gitmek benim açımdan önemliydi diyebilirim.
Açılışı benim gibi çorba ile yapmaktan keyif alanlardansanız, bana kalırsa kelle peynirli soğan çorbası iyi bir girizgah olacaktır. Kış günleri antibiyotik niyetine de içilebilecek bu çorbanın içindeki tuzlu kelle peynirinin tatlımsı karamelize soğan ile armonisi müthişti. Mekan bouillabaisse ile de çok iddialı, lakin ben denemediğim için burada yorumlayamayacağım kendisini.
Pestolu domates sosu ve ızgara kabak ile sunulan güveçte feta peyniri de şaşırtıcı bir lezzete sahip. Mekanın güveçte sunulan pek çok yemeği gibi, bu da insanı keyifle karışık mutlu ediyor. Fetanın büyük bir hayranı olmayan benim gibi bir insanı bile baştan çıkartan bir çalışma çıkmış burada ortaya.
Bu girizgahın yanına dumanı üzerinde kıtır pastırmalı sıcak humus da ilave ederseniz, benden söylemesi damağınız bayram edecek güveçte gelen bu yemek ile kucaklaştığında. Rakıyla mükemmel uyum sağlayacak bir meze izlenimi yarattı bende. Pastırmaları çok lezzetli. Humus ise başyapıt sayılmaz, lakin üzerindeki pastırmayı büyük bir maharetle taşıyor.
Mekanın incecik, kıtır pizzaları da hafif ve lezzetli. Ben mozarella, rokfor, parmesan peyniri, roka, fesleğen ile hazırlanan bir rokforlu rokalı pizza deneyimledim Neni Brasserie’de. İnce ve kıtır oluşu, rokforu çok seviyor olmam yediğim bu yemeği benim gözümde başarılı kıldı. Ayrıca kalabalık bir masada ortaya atıştırmalık olarak söylenebileceğini de düşünüyorum.
Salataperver insanlar için de pek çok seçenek mevcut Neni Brasserie’de. Bendeniz, portakallı ıspanak salatası ve fırın somonlu salata denedim. Üzerinde nar taneleri, Cunda lor peyniri, portakal ve altında ızgara sebzeler bulunan ilk tercihimi çok beğendim. Dolu dolu, neredeyse ana yemek niyetine yenebilecek “tazeleyici” bir salataydı portakallı ıspanak salatası.
Bir diğer güzellik de keçi peynirli, karamelize soğanlı tart olarak sofrayı süsledi. Ilık ılık mideye indirdiğim bu yemeğin mekanın önde gelen yemeklerinden birisi olacağından hiç şüphem yok diyebilirim. Çok güçlü bir tadı olan keçi peynirini labneh ile dengeleyip koyduklarını ve damağı kesinlikle tırmalamadığını vurgulayalım ki, bu peynirden ürken dostlarımızın içini rahatlatmış olalım.
Öte yandan yine güveçte gelen bir diğer yemek; Sostanza usulü limonlu tavuk da beni bir hayli şaşırttı Neni Brasserie’de. Belli ölçüde tereyağ kullanılarak limonla lezzetlenmiş tavuğun bu denli kuvvetli bir tada sahip olması, hayal gücümün ötesinde bir şeydi.
Ana yemek olarak ızgara bonfile madalyon da çok güzel bir seçim olacaktır diye düşünüyorum. Sauvignon şarap soslu, iyi dinlenmiş 180 gr bonfile parçaları ile yapılan bu yemeğin gerçekten lezzetli olduğunu, etlerin pamuk gibi ağızda dağıldığını vurgularken, Coleman hardallı püre yatağında geldiğini unutmayalım. Pürenin etle birlikteliği mutlu bir evlilik gibi geldi bana.
Güveçte peynir dolgulu köfteyi de çok sevdim. Hafif sulu İzmir köfte ile, baharatlı kasap köfte arasında bir yerlerden duran çok başarılı bir melezdi. Ana yemek olarak hiç düşünmeden tavsiye edebilirim.
Neni Brasserie, burger sevenleri de unutmamış dostlar. Benim burada mideye indirdiğim Neni Burger, 180 gr dana antrekot ve kaburga etinden çekilme köftesi ve -sıkı durun- brioche ekmeği ile insanı etkiliyor. Ekmeğin gerçekten iddialı bir seçim olduğunu ve köftenin içindeki kaburga etinin belirli bir ölçüde yağ takviyesi sağlayarak brioche ekmeğine uyum sağladığını söyleyebilirim.
Bunların üzerine, pek de adetim olmadığı şekilde üç farklı tatlı deneyimledim Neni Brasserie’de. Bunlardan birincisi berry soslu, krema dolgulu mereng diyebileceğimiz Pavlovaydı. Bana kalırsa fazlasıyla tatlıydı. Yani tatlının da hafifini tercih eden bünyeler için tavsiye etmem. Ama coşkulu bir damak festivali arzu edenler için biçilmiş kaftan diyebilirim.
İkinci deneyim Neni Pot de Creme (Belçika çikolatalı soğuk krem çikolata) idi. Bana kalırsa Pavlova’ya nazaran çok daha hafif ve dengeli bir tatlıydı.. Hatta bana kalırsa mekanın imza yemeklerinden birisi olmaya aday lezzette bir çalışmaydı. Benim gibi yoğun çikolatadan uzak duran birine bile şapka çıkartacak cinstendi.
Son olarak da limonlu mascarpone mousse denedim Neni Brasserie’de. Genel olarak beğensem de, limon dominansının bir tık azaltılmasının yerinde olacağını düşündüğüm bir tatlı çıkmıştı ortaya.
SONUÇ: EYYY KADIKÖYLÜ, HEMEN ZİYARET EDİLE!!!
Başlık yeterli olmadıysa söyleyeyim. Bağdat Caddesi çevresi ahalisi, hiç vakit kaybetmeyiniz. CKM’nin hemen yanındaki bu taze, enerjik, ne yaptığını bilen mekanı acilen ziyaret ediniz!
Geleceği parlak bu mekan kesin tavsiyemdir!
Neni Brasserie
Adres:Caddebostan Mahallesi, Haldun Taner Sk.,
34728 Kadıköy/İstanbul
Telefon: 0 216 407 10 43