Geçen günlerde tadı damağımda kalan, hoş bir yemek deneyimi yaşadım Pera Palace‘ın Agatha Restaurant’ında. Bu efsanevi otelin öyküsüne uzun uzun girmeyeceğim, lakin içine adım attığım andan itibaren beni sarıp sarmalayan tarihi dokunun hissettirdiklerini paylaşacağım sizlerle.
1888 senesinde açılan ve Avrupa’yı uçtan uca kat eden Orient Express’in yolcularının yüksek standartlarını devam ettirmek için inşa edilmiş bu anıtsal yapının kapısından giren insan, zamanda yolculuk yapmışçasına, 19. yüzyılın sonunda Dersaadet’i ziyaret eden hanımefendiler ve beyefendilerin fink attığı Orient Bar’da buluyor kendini. Levanten mimar Alexandre Vallaury tarafından tasarlanan otel 1895’te açılmış; halen de açıldığı haliyle karşınızda dikiliyor.
Hiç vakit kaybetmeden Orient Bar’a gidiyor insan. Kendi başına bir tarih olan muazzam “Şindler” asansörü es geçmeden yapmak lazım tabii bunu. Kişinin binmek değil de, seyretmek istediği bir asansör olur mu hiç sevgili dostlar?
Orient Bar’da hüküm süren yaşanmışlık duygusunun ortasında, fonda duyabildiğiniz belli belirsiz müzik eşliğinde, kendinizi Dünya Savaşı esnasında yaşanan “casus savaşlarının” tam göbeğinde gibi hissediyorsunuz. Öyle yüklü bir atmosfer var ki, “kimler geldi, kimler geçti” diye düşünmekten alamıyorsunuz kendinizi.
Pek çok meşhuru ağırlamış olsa da, otelin en önemli konuğu Atatürk olmuş. 1917 yılından itibaren, özellikle cephe dönüşlerinde adeta evi gibi kullandığı, ülke için önemli kararlar aldığı ve üst düzey misafirlerini ağırladığı 101 numaralı odası bugün müze işlevini görüyor. Diğer bir ünlü konuk ise herkesin bildiği üzere Agatha Christie…
İnsan, ister istemez, geçmişe yaptığı bu yolculukta, yaşadığımız günün estetik ve incelik yoksunu popüler kültüründen nefret ediyor. Otelin inşa edildiği senelerde, bölgedeki tek büyük yapı olduğunu ve Haliç’i kuşbakışı seyreden muhteşem bir konumda bulunduğunu eklememiz de lazım. Günümüzde, her yanı sarılmış durumda, adeta “kuşatma” altında olsa da hala Altın Boyuz‘a bakıyor Pera Palace.
Sevgililer Günü menüsü tadımı için yerimizi aldığımız Pera Palace Agatha Restaurant da adını ünlü konuğu Agatha Christie’den alıyor. Christie ünlü romanı Orient Express’te Cinayet’i otelin 411 numaralı odasında yazmış.
Yeme içme faslına girişmeden önce, Orient Bar’da şampanya eşliğinde, çikolata sosuna banarak yediğimiz çileklerle açıyoruz geceyi. Sadece damağa değil, göze de hitap eden bu girizgah, Sevgililer Günü’nde yemeğe başlamadan doğrudan odanıza çekilmenize sebep olacabilecek kertede “afrodizyak” bir özellik taşıyor. Aman dikkat! Fazla kaçımayın.
Ardından, lokantada yerimizi aldığımızda, enginar terin, kapari küre ve roka filizi ile sunulan levrek turşusu ve deniz tarağı ile tadımımıza başlıyoruz. Levrek turşusunun şaşırtıcı bir lezzeti olduğunu vurgulamam gerekiyor. Aşırı tuzlu değil, ama damakta kuvvetli yine de. Her zaman favorilerimden olan deniz tarağı ise biraz “güçsüz” kalmış sanki levreğin yanında. Ağızda infilak eden kapari küre ise hoş bir sürpriz. Bu giriş tabağı gerçekten zarif bir iştah açıcı diyebilirim genel olarak baktığımızda.
Sonra içinde karides topları ile arz-ı endam eden polenli balkabağı çorbasını deneyimliyoruz. Açık konuşmak gerekirse karides topları çok keyifli. Aynı yorumu balkabağı çorbası için de yapmak mümkün. Yani her iki bileşen de bana güzel bir tecrübe yaşatıyor. Fakat genel sıkıntı şu: Bu iki lezzet, sanki birbirinden bağımsız iki cumhuriyet gibi yaşamını sürdürüyor tabakta. Birleşmiyor, bağdaşmıyor, sevişmiyorlar…
Üçüncü yemeğimiz, altında ısırgan otu püresi, üzerinde tarçınlı portakal çektirmesi ile ördekli lazanya. Tek kelimeyle mükemmel! Ördek, kaz gibi uçamayan kuşlarımız, son dönemde pek çok yemeğin konusu olmaya başladılar memlekette. Ve bu güzel! Lazanyanın içine “cuk oturan” ördeğe bayılıyorum. Isırgan otu püresi hafif ama uyumlu lezzetiyle beni şaşırtıyor. Portakal çektirmesi ise ağırlıklı “ekşi” olan bu yemeğin içinde bir denge unsuru olarak yerini alıyor. Tam puan!
Ana yemeğimiz, aynı tabakta birbirine meydan okuyan, haşhaş tohumu ile gratine edilmiş dana filetosu ve kereviz püresi, kök sebzeler ve kekik sos ile gelen biberiyeli kuzu sırtı. Haşhaş tohumu ile sarıp sarmalanmış kuzu eti ağızda eriyor resmen. Tabağın galibi benim nezdimde kuzu. Dana fileto lezzetli olmasına karşın biraz gölgede kalıyor.
Gecenin sonunda “mutlu son” var Sevgililer Günü’nün doğasına uygun olarak. Keçi boynuzlu çikolata crumble, menekşeli çikolata ganaj, naneli çikolatalı dondurma ve çilek sos ile Çikolata Rüyası geliyor önümüze. Hoş duygularla geceyi bitiriyoruz.
Sevgililer Günü yaklaşırken, güzel bir gece geçirmek, zevkle düzenlenmiş bir tadım menüsünün keyfine varmak ve hatta tarihi bir otelde kalıp unutulmaz bir gece deneyimlemek isterseniz, benim önerim Pera Palace ve Agatha Restaurant olacaktır.
PERA PALACE HOTEL JUMEIRAH
RESTAURANT RESERVATIONS
TEL: +90 212 377 4000
EMAIL: JPPINFO@JUMEIRAH.COM